Wilhelm Genazino 2001’de Çağdaş Alman edebiyatının en önemli eserleri arasında gösterilen "O Gün İçin Bir Şemsiye" adlı romanıyla büyük 1başarı kazandı, 2004'te Almanya’nın en prestijli edebiyat ödülü Georg Büchner Preis’e layık görüldü ve yazarla tanışma kitabımdır ki yazarla tanışmak için ideal 1kitap bence, tüm sorgulamalarıyla...
Hastalıklı durumlarda görülen düşlerin, belirginlik, açıklık, canlılık ve gerçeğe çok uygun oluş gibi özellikleri vardır. Bazen son derece korkunçtur tablo, ama ortam ve tüm düşünce–tasarım süreci öylesine gerçeğe uygun, sanat yönünden tüm tablo ile uyuşan öylesine ince ve beklenmedik ayrıntılarla doludur ki, düşü gören kişinin, Puşkin, Turgenyev gibi bir sanatçı bile olsa, uyanıkken böylesine bir tabloyu uydurabilmesi olanaksızdır. Hastalıklı düşlerdir böylesine düşler, uzun süre unutulmazlar ve düş sahibinin zaten hastalıklı olan yapısı üzerinde derin izler bırakırlar.
bir duygu mu var böyle derin, böyle geniş
sevmek bir ölüş, belki de tekrar diriliş
bitmez kederim, bil ki tükenmez derdim
aç kalbimi öğren, seni sevmek ne imiş.
En Hüzünlü Eylül'de, Büyükada’da yaşayan bir Rum ve bir Türk ailenin hayatlarından kesitler okurken, şehrin gündelik hayatına dair ipuçlarını yakalayacak, dönemin ruhunu ilmek ilmek dokuyacaksınız.
İkinci Dünya Savaşı’nın yoksulluk ve yoksunlukları geride kalmaya başlarken, ufukta başka büyük problemler görünmeye başlayacaktır…
Kentin destansı tarihinde, 6/7 Eylül 1955’te yaşanacak büyük yıkım kuşkusuz çok özel bir yer tutacaktır.
Acısı hep sürecek bu büyük altüst oluş, toplumsal olduğu kadar bireysel anlamda da derin kırılmalara yol açacaktır.
En Hüzünlü Eylül'de genelde Türkiye’nin ve İstanbul’un tarihiyle halleşirken, özelde Suzan ve Yorgo’nun büyük aşkına yelken açacaksınız.
Suzan ve “sevgili papazı”nın Büyükada’nın eşsiz dekorunda filiz veren büyük aşkıyla çıkacağınız soluksuz ve dipsiz yolculuğun sizi nereye götüreceğini bilseniz de onlarla birlikte yürümekten kendinizi alamayacaksınız.
Dönem romanlarının olmazsa olmazları… Ne yer-içerlerdi, nasıl giyinirlerdi, hangi müzikleri dinlerlerdi, ne tür filmleri izlerlerdi, gözde eğlence mekanları nerelerdeydi ve ötesi…
Balcıgil, Celile, Putlar Yıkılırken gibi dönem romanlarında kullandığı sevilen anlatım tarzını En Hüzünlü Eylül'de de yakalıyor.
Bir başka şekilde söylenecek olursa, yaşıyormuş gibi okuyacağınız bu kitabı…
"Ne var ki ister raslantı olsun, ister zorunluluk, dünyada oluş bu dünyayı hak etmeyi gerektirir. Çünkü kendi başına bir katılıktan, imlemsizlikten başka bir şey değil dünya."