Yaşım ilerledikçe, hayatta böyle başarı hastaları tanıdım. Sonsuz yarışın ,her fırsatta ve daima başarmak isteyen , hınçlı koşucuları. Halbuki ancak kendinden kaçan bu kadar hızlı ve böyle durmadan koşar.
Herhalde Kazancakis'te vardı insana cesaret veren bir tarif...
"Ölüm geldiğinde sende alıp götürecek hiçbir şey bulamasın; duvarları yılların kışı, fırtınası, güneşiyle harap olmuş bir kaleden başka ."
Evet, sonuna kadar yaşamış ol. Yaşanacak hiçbir şey kalmasın. Bitir.
İnanarak, severek, seçerek yaratarak, tüm ruhunla, bünyeye uygun bir şekilde, yeteneklerinle güzelleştirip... hani ne derler, imzanı atarak mazeretsiz başkaları yüzünden, şunu bunu yapmadım diye vızıdamadan, işte benim eserim diye, kendi hikayene saygı duyabilecek şekilde yaşa.
Çalışanlarınıza anlattığınız şeylere dair fikir beyan etme şansı tanıyor musunuz, yoksa sadece siz mi konuşuyorsunuz?
Çalışanlara verilen bilgi miktarını düzenliyor, bilgi bombardımanı altında ezilmelerini, vermek istediğiniz mesajın bilgi kalabalığı içerisinde kaybolmasını engelliyor musunuz?
Katılımcıların geribildirim vermesine olanak tanıyan süreçleriniz var mı?-
Kendi varlığımızı ruhsal manada düzene geçirmek istiyorsanız istiğna sahibi olacaksınız. Kapitalizmin, tüketim toplumunun size sunduğu bu büyük spektrum içerisinde yapabildiğiniz kadarıyla müstağni kalacaksınız.
Yani varlığınızı onun sunduğu maddi ürünler üzerine inşa etmeyeceksiniz. Elinizden geldiği kadar.
Peki o boşluğu ne dolduracak? İlim dolduracak, yapabiliyorsanız sanat dolduracak.
“Bizim bir yere varamayışımızın sebebi, birinin yaptığını diğerinin bozması.” Çünkü üzerinde mutabakata vardığımız kabuller yok. Onların yokluğu yüzünden bir dünya görüşü üretemiyoruz ve bu yüzden de neyi, nasıl yapacağımızı bilemiyoruz.
Değerleriniz sınanmış değerlerse boşluk kalmıyor hayatınızda. Başka değerlere rastgeldiğinizde hayatınızda fırtınalar esmiyor , esse bile sığınacak bir kuytu buluyorsunuz. Derdinizi anlatacak birini buluyorsunuz, hatta bazen anlatmaniza bile gerek yok, değerlerinizi paylaştığınız insanlar sizi anlıyorlar. Ama boşluklarınız çoksa, mukayeseleriniz de değişiyor.
... insanın gerçekten sevdiği ve sevmediği şeyleri keşfetmesini, seri üretim bir idealden ödünç almadığı gerçekten kendisine ait değerler için bir standart oluşturmasını sağlayacak bir yöntem bu.
İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde, bir seyirci gibi, doğanın güzel dansını yalnızca izleyebiliyorduk. Ancak bugün, doğanın pasif gözlemcileri olmaktan, doğanın aktif koreografları olmaya doğru giden, çığır açıcı bir geçişin eşiğindeyiz. Vizyonlarin ana mesajını oluşturan ilke budur. Şu anda gelişmekte olan 2000 yıllık bilimin meyvelerini toplammıza izin vererek bu çağı, hayatta olmak için heyecan verici zamanlardan biri haline getiriyor. Bilimin Keşif Çağı sona
yaklaşıyor ve Ustalık çağı başlıyor.
Bir başka devrimin eşiğinde olduğumuz açıkça görülüyor. İnsanlığın bilgisi her on yılda bir ikiye katlanıyor. Geçtiğimiz on yılda insanlık tarihindekinden çok daha fazla bilimsel bilgi üretildi. Bilgisayar gücü, her on sekiz ayda bir, internet trafiği ise her yıl ikiye katlanıyor. Her iki yılda bir, analiz edebileceğimiz DNA dizilimlelerinin sayısı ikiye katlanıyor. Neredeyse her gün, manşetler bilgisayar, telekomünikasyon, biyoteknoloji ve uzay araştırmalarındaki yeni gelişmeleri müjdeliyor. Bu büyük teknolojik değişimin ardından, tüm endüstriler ve hayat tarzları tepetaklak oluyor ve yenilerinin ortaya çıkmasına yol açıyorlar. Lakin bu hızlı değişiklikler yalnızca nicel verilerden ibaret değildirler. Bunlar, yeni bir çağın doğum sancılarının işaretidirler.
Charlotte Bronte'nin , "Dağınık bir zihin huzursuz bir yastıkdır," saptanmasına uygun olarak, uyku bozukluğu depresyon ,anksiyete ve intihare meyillilik gibi önemli psikiyatrik rahatsızlıklara da ortam hazırlıyor.