Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.31
Okuduğunuz her metnin, her kitabın bir sesi bir melodisi olduğunu biliyor muydunuz?
Bu kitabi okurken okuduğum kitapla yan seslerin uyumunun ne kadar önemli olduğunu keşfediyorum. Mesela bir Halil Cibran, bir Stefan Zweig okurken ortam sesi sadece kalp atışımın ve nefes alışımın sesi olmalı başka türlü kitabın içine giremiyorum. Ama bir aşk romanı okuyorsam arkada bir Farid Farjad hafif bir sesle eşlik edebilir bana. Ama ennn güzeli deniz kenarında buluşmak kitaplarla , orda kitapla buluşup bütün olmama hiçbir şey engel olamaz.
Okuyan herkes bilir ki her yazarın kalem tutuşu farklıdır. İyi bir okur bu farkı görerek hazmeder okuduğunu.
Kitaptan bir ev yaptığınızı düşünün. Cimentosuyla , kireciyle, harcıyla bildiğiniz bir ev ama tuğlası kitaplar. Kitap benim evim deseniz...Ne ironi ama. Kağıt ev...
Her ay mutlaka 8-10 tane (bazen daha çok oluyor )kitap alıyorum. Okumadığım, sırada en az 200 kitap vardır ve ben almaya devam ediyorum. Yıllar sonra acaba ne yaparım bu kitapları. Gerçekten kitapların kaderi insana bağlı.
Ama biliyorum ki bencilce heveslerim doğrultusunda heba olmalarına ,güvelerle aşk yaşamalarına izin vermem.mutlaka kıymet bilir ellerle, yureklerle buluşmalarını sağlarım gibi geliyor.
Şimdilik. ..
Bu enteresan kitaptan sonra Gölge Hattı 'nı okumak şart oldu.
Keyifli okumalar.
Kaygı Kavramı
Kierkegaard'ın "kaygı kavramı" kitabını okuduktan sonra bazı kavramların havada kaldığını hissettim. Bu kitap Kierkegaard'ın kaygı kavramını, umutsuzluk kavramını anlamamda epey yardımcı oldu.
Kierkegaard, 18. yy.da yaşamış, varoluşçuluğun temellerini atan düşünür. Babası koyu bir protestan imiş, kendisi de inançlı bir hristiyan
Zamanın Kıymeti adıyla bu kadar uyum sağlayan başka bir eser var mıdır? Varsa da henüz okumadım. Öncelikle eserin başucu kitaplarımdan biri yaptığımı söylerek incelememe başlamak istiyorum. Gözümdeki değerine paha biçilmez. Eser Abdulfettah Ebu Gudde'nin konuşmaları sonucunda ihtiyaç dahilinde ve istek üzerine kaleme alınmıştır. Dikkatimi çeken
İlksöz: Fedakarlık, sevdiklerin için yaptıkların değil, onlar için, kendi hayatında yapmaktan vazgeçtiklerindir.
Corona öncesi gittiğim İzmir Devlet Tiyatrosu oyunlarından biri 'Annemin Son Çılgınlıkları' idi. Unutkanlığı her gün giderek artan yaşlı bir anne, biri annesinin yanında onun bakımını üstlenen, diğeri de evli başka şehirde yaşayan iki
Her bir cümlesi kendi içinde ayrı bir muhabbet konusu olabilecek, üzerine pek de laf edecek haddi kendimde bulmadığım bir eser baştan sona. Bugünlerde yaşayan aydınlar arasında bu kadar cesur cümleler kurabilen kaç kişi vardır bilemiyorum ancak şu içinden çıkılmaz hale gelen müslümanlığımızın derdini en güzel şekilde yansıtan cümlelerdi bunlar okuduklarım arasında. Büyük ihtimalle farklı zamanlarda yazarın yapmış olduğu konferansların derlenmesiyle oluşturulan bir kitap olduğundan fazlaca tekrara düşülmüş gibi geldi, cümleleri özümsemenin zorluğu da eklenince akıcı denemeyecek bir kitap bana göre. Belki de öyle olması gerekiyordur zaten. Bir de yine bu koca derde somut bir derman bulamadığım kitaplar listesine eklendi. Ama belki bu da yine öyle olması gerektiği için. Önce derdi özümsemek dermanı otomatikmen getireceği için, veya dermanı bulabilecek zihinlere bir ortam hazırlamamız sanıldığı kadar kolay bir uyanıştan ibaret olmadığı için.
Durum ne kadar vahim görünse, insan ümitsizliğe düşecek gibi olsa da, koca çınarlar kalemi kağıdı sözü ellerinden henüz bırakmamışken, böyle eserlere henüz kolaylıkla ulaşabiliyorken inşallah olduğumuz halden olmamız gereken hale Müslümanlar olarak ulaşabiliriz, bu emeklerin meyvesini vermesini sağlayabilir, bu bayrağı hakkıyla devralabiliriz.
İçinizde bir yerlerde, yaşadığınız dünyada, soluduğunuz her nefeste sizi rahatsız eden, burada bir yanlışlık var dedirten, boğazınızı düğüm düğüm eden bir sorun varsa şayet, ki muhakkak var, ne olur bu kitabı, bu insanları, bu emekleri okuyun geç olmadan uyanabilmemiz için. Keyifli okumalar.
- Spoiler İçerir -
Bir imparatorluk düşünün. Yıllarca içinde; her coğrafyadan, her ülkeden, her ırktan ve her dilden insanın yaşadığı... Bu birleşimi bir arada tutmak için gereken şeyleri bir nevi kaybetmişsiniz. Ve bu birleşimin dağılması mutlak. Peki siz 600 yıl gibi azımsanmayacak kadar hüküm sürmüş bir devletin ardından gelen ve geçmişi sayısız başarılarla dolu olan bir devletin mi yanında olurdunuz, ya da kendilerine "kuvvacı" diyen yeni oluşmuş bir anadolu kuvvetinin mi? Ve buna ek olarak daha dün kardeş dediğiniz kişilerin sizleri arkasından vuracak kıvama geldiği ve kimseye güvenemediğiniz, alçakça bir ortam düşünün. Bu soruları o zamanın şartları altında cevaplandırmak veya bir taraf seçmek nasıl olurdu.
İşte kitap bizlere bunu anlatmaya çalışmaktadır. Ve bunu tarafsız bir dil ile yalın bir şekilde aktarmaktadır.
BONUS: Kitabın sekiz bölümlük mini bir dizisi de bulunmakta. Dizinin senarstiğini Tarık Buğra üstlenmiş ve çok kaliteli oyunculardan oluşmaktadır. Dileyen direk diziyi de izleyebilir.
Blockchain ile Bitcoin aynı şey değildir
Arkadaşlar selam. Bugün size bir süredir araştırdığım Blockchain teknolojisinden bahsetmeye çalışacağım. Yazı ne kadar uzun olur bilemiyorum. Siz yine de klasik Bilal Günaydın incelemesi uzunluğunda olabileceğini düşünüp ona göre çayınızı, çorbanızı yanınıza alın :D
Bu kitabı 2.kere okudum. Kitapta yer alan tüm başlıkları anlatmam mümkün değil.
Mehmet Alaaddin Yalçınkaya ve Uğur Kurtaran editörlüğünde: Fadimana Fidan, Mehmet Alaaddin Yalçınkaya, Ali İbrahim Savaş, Uğur Kurtaran, Hilal Çiftçi, Melek Öksöz, Deniz Çolak, Cengiz Kartın, Adil Calap, Murat Yılmaz, Mahmut Akpınar, Evren Küçük ve Özgür Yılmaz'dan oluşan yazar kadrosu toplam 13 ayrı makale ile oluşturulmuş bir kitap.
Kutsal Roma
Her yerde gördüğüm ve epey meşhur olan bir kitaptı Fahrenheit 451.Konusu itibariyle de ilgimi çekmişti.Ama okurken çok fazla keyif alarak okuduğumu ne yazık ki söyleyemem.Kitapta çok fazla kopukluk vardı nitekim sonunun da bir yere bağlanmasını bekledim ama o da olmadı.
Kitap distopik bir kitap,gelecekte geçiyor.Kitap bulundurmanın ve okumanın suç olduğu ve itfaiyecilerin yangınları söndürmekle değil,kitap bulunan evleri yakmakla görevli olduğu bir ortam mevcut.Bu itfaiyecilerden biri olan ,kitabın da ana karakterinin,mesleğinin ve yaptığının yanlışlığı arasındaki ikilemde kalışına şahit oluyoruz.
Dediğim gibi konusu aslında gayet güzel ama okurken zevk alarak okuduğum bir kitap olmadı ne yazık ki.
Orijinal ismi "Highly Sensitive People In An Insensitive World" olan kitapta yazar daha hassas, duyusal anlamda daha narin insanlara kendilerini farklı olmaya zorlamadan oldukları gibi kabul etmelerine yardımcı bir çok yol sunuyor. Dışa dönük ve güçlü olmanın kabul gördüğü kültürlerde hassas olmanın yanliş bir şey olmadığını, aksine kişiliği zenginleştiren bir yönü olduğunu duymak güzel..
Belki yıllarca daha hızlı ve enerjik olma, daha az endiselenme konusunda tavsiyelere maruz kaldınız. Belki siz de kendinizde sorun olduğunu düşündünüz, degismeye çalışıp durdunuz. Çevrenize göre daha duyarlı bir insansınız; stres,sorunlar ve kavganın olduğu bir ortam sizi daha çok yoruyor, duyusal girdilere karşı daha hassassiniz. Bunlarin yanında empatik,temkinli, vicdanlı, ilhama açık bir yanınız da var. Bütün bu özellikler hayatta zorluklara neden olabilir; ancak aynı zamanda mutluluğu daha derinden hissedersiniz ve yakınlık, empati ve yaratıcılık için güçlü kaynaklardir.
Kendimi "aşırı duyarlı " biri olarak niteleyemem, ancak hassas biri olarak kendim olma yolumda beni destekleyen, yakınımdaki aşırı duyarlı kişileri de daha iyi anlamama vesile olan bir kitap oldu.
Merhaba kitap dostları günaydın.Çok sevdiğim yazarlardan biri olan Georges Perec’in Şeyler isimli kitabından bahsetmek istiyorum..
Bana göre Perec’in en tehlikeli eseri diyebilirim.Her cümlesinin altını çizdiğiniz bir eserin ardından kendinizi hayata bırakışınız gibi bir şey değildir.Daha derinlerde, sahip olma arzunuz ve her şeyi elinizin tersiyle ittiğiniz özgür ruhunuz arasında kalışınızdır.Sonsuz bir umursamazlık hali yoktur artık. bu da can yakar.Büyümek zorunda oluşunuzun, belki de değiştiğinizin göstergesi.
Yazarın gözlem ve betimleme yeteneğine hayran kaldığımı bir kez daha söylemeliyim. Baştan sona adeta bir ressam edâsıyla işliyor tuvalini ve kitabın son sayfasını çevirdiğinizde zihninizde muazzam bir resim buluyorsunuz. Perec her ne kadar kitabın tüketim toplumuna bir eleştiri olmadığını ifade etmiş olsa da bana kalırsa hikâye bir mutluluk arayışı olduğu kadar sahip olduğu veya olamadığı "şeyler"in esiri olmuş insanların da hikayesi..
Roman 60'lı yıllarda yaşayan bir çifti anlatırken betimlemeleri bol bol kullanmış, belki eşyalar ve yaşanılan ortam betimlemelerinden 60 lı yıllar olmasının bir anlamı olabilir ama anlattığı öz itibarı ile günümüzde de geçerli bir konu.Genç çiftin yaşamlarını anlatırken, okuyucuya "kişisel özgürlükler mi daha önemli yoksa etrafımızda bizi saran sahip olduğumuz veya sahip olmayı istediğimiz/düşlediğiniz şeyler/hayatlar mı?" diye sorduruyor ve burjuva yaşamına bir özentinin (lüks ve pahalı bir yaşam isteyen herkes için) kişisel özgürlüklerin sonunu getirdiğini göstermiş
‘ İnsan her şeyi anlatamaz. Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.’ (Cengiz Aytmatov)
Kitabı bitirince duyduğum öfkeyi, üzüntüyü ve çaresizliği anlatacak bir kelime bulamıyorum. Ne yazsam okuduklarımı karşılar ki, ne desem az kalır. Kitap görmezden gelinen bir sorunu ele alıyor. Türkiye’de azımsanmayacak sayıda var olan ama görmezden
Hayal kurmayı seviyorsanız bu kitabı beğeniceğinize inanıyorum. Farklı farklı yerlerde bilim insanları, filozoflar, evliyalar, peygamberler.. vs. Çoğu kişiyle yolculuğa çıkıyorsunuz bu yüzden bilmediğim ya da araştırmadığım kişileri bu kitap sayesinde öğrendim diyebilirim. Kitabın akışı genel olarak Racinin Aynalı' nın da yardımıyla dünya da ki anlam arayışı. Varlık ve yokluk kavramları gibi pek çok şey sizi düşündürebilir. Ben bu hayallerle ordan oraya kafamın içinde bir yaprak gibi savruldum.Ahiret inancı olan bir insan için yön veren tasavvufi bir kitap.
Şunu da söylemek isterim kitabı nasıl ve nerde okuduğumuz çok önemli çünkü sıkılabilirsiniz, anlamak için sessiz bir ortam gerekebilir.
Kendisi kısa ama çoğu kitaba taş çıkartan, akıcı bir anlatıma sahip eser. Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi olay hayvanlar üzerinde geçmekte olan bir hiciv kitabıdır. Çiftlikteki hayvanların daha adil, daha eşit bir yaşam için insanlara baş kaldırmasıyla olaylar başlıyor. En akıllıları olan domuzlar çiftliğin yöneticisi olur ve kendi aralarında bile anlaşamazlar. Çiftlikte başlarda huzurlu bir ortam olsa da sonradan eskinin aksine daha baskıcı bir yönetim kurulmuş ve domuzlar her şeyleri kendi leyhlerine çevirmeye başlamışlardır. Diğer hayvanlar da kuzu gibi her şeye inanıp eskisinden de kötü bir yaşam sürmektedir ama kimse de baş kaldıramamaktadır.
Okurken zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız. Okuyun, okutturun...
