Yine ibretlik bir yaşam kesiti, yine son sayfasına kadar okuyucuyu kendine kilitleyen bir anlatım, yine öykü kahramanının hislerini okuyucuya aynıyla yaşatan tahliller, tespitler, tasvirler, ...
Uzun lafın kısası, (futbol yorumu gibi olacak ama) Zweig yine şaşırtmadı.
Korku aslında iç dünyamızda sıklıkla hissettiğimiz bir duygu olmasına rağmen bir kitapta bu kadar yoğun işlenmesine pek şahit olmadığımı farkediyorum. Belki kitabın bu denli benimsenmesinin (yorumlara bakınca öyle görünüyor) bir nedeni de anlatılana okuyucudaki bu aşinalıktır.
İncelememe bu noktada bir parantez açmak isterim: Ben profesyonel olarak borsa işleriyle meşgul biriyim, ve malum, finans piyasalarında psikoloji ve duygular çok devrededir. Korku, piyasalarda en çok devrede olan, sıklıkla kullanılan iki duygudan biridir (diğeri de coşkudur). Çünkü korku, öykümüzde de örneklendiği üzere, insanı esir alabilen bir duygudur. O esarete girmemenin yöntemini şöyle özetleyebilirim: (Mümkünse o korku sarmalı dışında, yani o hissin en zayıf ya da etkisiz olduğu bir ortam yaratarak) hadiseyi rasyonel bir zemine/perspektife oturtmak, bu çevrimdışı zeminde değerlendirmek, burada alınacak kararları canlı ortamda mutlak şekilde uygulamak. Belki fayda sağlar düşüncesiyle paylaşmak istedim, kapa parantez, incelemeye devam ediyorum.
Zweig'in okumadığım öyküsü pek kalmadı, "Korku" 'nun yazarın en sevdiğim öykülerinden biri olduğunu söyleyebilirim (diğerleri Satranç, Meçhul Bir Kadının Mektubu, Leporella).