Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Değişen koşullarla geçmişi ihya etmenin, sorunların çözümüne çare olmadığı gerçeğiyle yüzleşen Osmanlı devlet adamları, bu kez çareyi sınırlarının dışında; Batı Avrupa ülkelerinin deneyimleri, kurum ve değerlerinden yararlanmakta buldu. Bu nedenle 19. yüzyılda gerçekleşen bu reformlar veya modernleşme hareketleri aynı zamanda Batılılaşma hareketleri olarak da adlandırılır.
Sayfa 52 - Atlas Tarih DergisiKitabı okudu
18. yüzyılda Doğu Avrupa'nın gülünç ve korkunç batıl inançlannın sembolü haline gelen vampir, 19. yüzyıla gelindiğinde bir taraftan politik tartışmalarda sıkça kullanılan pejoratif metafor bir taraftan da gotik-romantik edebiyatın popüler karakteri hüviyetlerini kazandı. Batılılaşma hareketleri 19. yüzyılda Osmanlı toplumunun her alanında etkilerini hissettirirken Osmanlı'nın Avrupa'da kaybettiği topraklarda yeşeren vampirin Batı'daki popülaritesi, eski bir Osmanlı hurafesi olarak değerlendirilen fenomenin yeniden yorumlanmasına yol açtı.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Devletin teokratik yapısı dolayısıyla şeriatın yorumcu ve uygulayıcıları her iki alana da hakim olmuşlardır. Yenilik (veya ıslahat) kapısını açıp kapamak, şeriatı uygulayan kuvvetin, ilmiye sınıfının nüfuzuna bağlı kalmıştır. Bu yüzden bilhassa ıslahat devrelerinde, Osmanlı sosyal ve siyasal yapısına, zamanın icaplarına uygun kaideler ya hiç girememiş, ya da çok geç ve pek kısmi olarak iktibas edilmişlerdir
Osmanlı devletinin asıl karakteri teokratik olmasıydı. Bir ailede (Hanedanı Ali Osman) toplanmış olan hakimiyet, toplumun dışında ve üstünde, beşeri ve dünyevi olmayan bir kaynaktan geliyordu: Tanrı. Böylece, Batıdaki eşlerinde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu'nda da hakimiyetin sahibi millet değil Tanrı idi.
Osmanlı'da reform girişimlerinin hızlandığı, yenileşme hareketlerinin arttığı dönemin Tanzimat'la beraber başladığı kabul edilse de, Tanzimat, çok sahada II. Mahmut ile yakından ilgilidir. Çünkü II Mahmut zamanı, bütün batılılaşma tarihinde tamamı ile ayrı ve yeni bir devrin başlangıcıdır. Bunda, dönemin en önemli özelliğinin, yenileşme hareketlerinin batılılaşma anlayışı ile bütünleşmesi ve sadece askeri alanda olmayıp, sosyal ve kültürel alana da kaymış olması etkilidir.
Sayfa 99 - Gazi Kitabevi, 6. BaskıKitabı okudu
Batı'da Aydınlanma devrinden itibaren belirgin bir şekilde kendini gösteren bilim-din çatışması, kilisenin şahsında Hıristiyanlığı ve bütün din aleyhtarı hareketleri körüklediği için modernist düşünce ile irtibatı olan Osmanlı'nın ve onun devamı olan Türkiye'nin fikir ve bilim adamlarını da etkilemiştir. Onların bir kısmı Hıristiyanlık ve Islâm arasında bir ayırım yapmadan Avrupa'da Hıristiyanlığın ve kilisenin aleyhinde olan düşünceleri ülkemize din ve İslâm aleyhtarlığı şeklinde uygulamaya çalışmışlardır. Modernleşme, batılılaşma, medenileşme, çağdaşlaşma gibi kelimeler çerçevesinde oluşturulan düşünce ve hareketler, materyalist ve pozitivist bir şablon üzerine oturtularak İslâm'ın itikadi, ameli ve ahlâkî esaslarına şiddetli tenkitler yöneltilmiş ve Müslümanların inançlarında derin sarsıntılar geçirmesine, hatta bazen inançsızlığa düşmesinde etkili olmuşlardır.
Sayfa 36
Reklam
TÜRKİYE’DE LAİKLİK
Bülent Daver’in de ifade ettiği gibi Atatürk inkılâbıyla birlikte Türkiye'de din ve vicdan hürriyeti konusunda yeni bir yaklaşım gelmiştir. Gerçekten de laiklik anlayışı, Türkiye'nin özel şartlarından doğmuştur. Batının laikliğe geçişinden ayrı bir farklılık gösterir. İslam dünyası açısından ele alınırsa, Hz. Muhammed'in devlet başkanlığından,
Devlet merkeziyle kendilerini daha rahat özdeşleştiren Kemalist ya da Kemalist olarak nitelenemeyecek modernleşmeci çevreler, partiler üstü bir politika olarak gördükleri Soğuk Savaş siyasetini benimsemekte ciddi bir tereddüt göstermedi. Türkiye’deki yaygın ezberin aksine bu yıllarda ABD’nin artan etkinliğinin içselleştirilme hızı ve kolaylığına
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.