18. Asır'daki Ulus-devlet Anlayışı Dünya'ya Ne Getirdi, Ne Götürdü?
Sıkça dile getirildiği gibi ulus-devlet süreci, Batı'nın Orta Çağ'da feodalizm ve kilise tahakkümü karşısında giriştiği mücadele neticesinde 18.asrın sonrasında ortaya çıkan bir durumdur. Bu düşünce tüm Avrupa'yı dönüştürdükten sonra 19. asırda imparatorluk/çok uluslu devletleri tehdit etmiştir. Bunlar arasında Osmanlı, Babürlü, Avusturya-Macaristan, Rusya, Çin gibi imparatorluklar vardır. Ancak bunların tamamı 19. ve 20. asırda istemeseler de reddedilmesi mümkün olmayan bir gerçeklik olan imparatorluklardan ulus-devlete geçme ile yüzleşmek zorunda kalmışlardır
Sayfa 95 - KetebeKitabı okudu
1950'lerin ortalarına kadar o bölgelerde şunlar olmuştu; Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra· o hiç yok olmayacakmış gibi davranan mağrur ve zalim Osmanlı İmparatorlugu yıkılmış, yerine sadece Anadolu ve Trakya'nın küçük bir bölümünü kapsayan yeni bir devlet, Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştu. Cumhuriyeti kuranların bir bölümü, Avrupalılardan, özellikle Almanlardan öğrendikleri çılgın milliyetçi düşünceler uğruna Osmanlı İmparatorluğu’nu batıran paşaların yaverleriydi. O çılgın paşalar şurada burada ölmüş ya da öldürülmüştü ama halefleri aynı minval üzerine yollarına devam etmişti. Yeni devletin ismi cumhuriyetti ama demokrasiden uzak özgün totaliter bir askeri rejim söz konusuydu. Yeni askeri liderler de, ne yazık ki aynı çılgınlığı, dış dünyaları fethetme sevdasından vazgeçerek, daha küçük ve dar çapta sürdürmeye karar vermişlerdi; ülkenin gerçeklerine uymayan bir Türkçülük, ulus-devlet anlayışı, tek dil, tek lider, tek kültür, tek amaç hülyası, zor ve baskıyla oluşturulacak bir Türkifikasyon hedefi.
Sayfa 61 - İthaki Yayınları
Reklam
Birleştirici bir ulus-devlet kurabilmek için Mustafa Kemal, eski "Osmanlı-Müslüman" kimliğiyle hesaplaştı. Yeni mil­liyetçilik anlayışı altında herkes artık Türk'tü; böyle olma­yanlar da Türk sayılacaktı, nokta.
Turgut özal siyasete soyunurken "iki gömleğim var " demişti. "Biri bayramlık, biri idamlık " . Siyasi ortamımızı zenginleştiren bir başka deyim, epeyce barbar bir anlayışı yansıtır. " ya devlet başa , ya kuzgun leşe ." Ah bu içinden çıktığımız ya da bir türlü çıkamadığımız Osmanlı...
Orta Asya’da 1069’da Türk Karahanlı hükümdarı için yazılmış bir siyaset kitabında, Kutadgu Bilig’de eski İran ve Türk devlet anlayışı bir arada incelenmiştir. Eseri yazan Yusuf Has Hacip, bu hükümdar ve kanun kavramların şu formülde (adalet dairesi) özetlenmiştir: “ülkeyi elde tutmak için, çok asker ve ordu lazımdır, askerini beslemek için de çok mal ve servete ihtiyacı vardır, bu malı elde etmek için halkın zengin olması gerektir. Halkın zengin olması için de doğru kanunlar konulmalıdır. Bunlardan biri ihmal edilirse dördü de kalır. Dördü birden ihmal edilirse beylik çözülmeye yüz tutar.”
Din ve devlet anlayışı bakımından Türkiye Osmanlı'nın zıddıdır; dolayısıyla din ve devlet anlayışı bakımından Selçuklu anlaşılmadan Osmanlı, Osmanlı'nın dönüşümü anlaşılmadan Türkiye'nin dönüşümü ve Mahmut efendinin hareketi anlaşılamaz.
Reklam
247 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.