Fransız devrimi sonrası milliyetçi akımların hız kazanması ve uluslaşma sürecinin artması ile birlikte Türkçülük'te bir akım olarak ortaya çıkar.
Türkçülük akımı Tekin Alp ile başlar. Türk ruhunu yazan Mois Kohen'e Türkçüler borçludur. Babası haham olan Selanik yahudisi dışarıda aslı ismi olan Mois Kohen'i kullanırken, içerde ateşli Türk milliyetçisi olarak Tekin Alp ismini kullanır. Ama aynı Mois Kohen Osmanlı Türk Devletinde Türkçülük akımını başlatırken "Araplar bizi arkadan vurdu" sloganının mimarı olarak da Türk-Arap ayrışmasını da sağlar. Türkler Araplarla uğraşırken İngilizlerle dostluk dostluk kurup Ortadoğu petrollerine el koyar.Türkçü Moes Kohen'in açtığı yara kapanmadı, devam etmektedir.
Tarihimizde Mois Kohen dilimizde Agop Martanya'nın imzası vardır.
Cumhuriyet döneminde ise Türkçülük ve Türklükle ilgiliTürk olmayanlar etkin olmuştur.
Türklerin emperyal politikasında etkin olan yeni tertiplerle geniş bir coğrafya'da varlığını sürdürmesine yarayan Türkçe merkezli Osmanlıca tasfiye edilip aruı Türkçe adı altında arapça ve farsça atılması projesi doğal müttefiklerini kaybetmesine neden olmuştur.
Cumhuriyet dönemi Türkçe, Anadolu, Balkanlari Kafkasya, Ortadoğu, Afrika uzak doğu ortak dili olmaktan çıkarılmıştır. Bu ise yine Türk olmayan bir ermeni kanalıyla yaptırılmıştır.
TÜRK EDEBİYATINDA DİL VE MİLLİ EDEBİYATIN SEYRİ
Geçmişten günümüze edebiyatımızın seyrine kısaca göz atalım. 1299’da Osmanlı’nın kurulmasından bir süre sonra Divan edebiyatı başlamıştır. Bu edebiyatın zemini Arap, Fars ve Acem dilleri ve edebiyatları üzerine teşekkül ettirilmiştir. Edebiyat sahası, ecnebi ülkelerin milli değerlerini kullanarak
İnönü-Ecevit tasallutunda Türk Dil Kurumu, "anamal" diye bir sözcük uydurmuştur. Kesinlikle yanlıştır. "Capital" sözcüğünün Osmanlıca karşılığı "sermaye" sözcüğüdür; çok doğrudur. "Ser" baş ve "maye", maya veya başlatan anlamına geliyor. "Capital" sözcüğü de Latin kökenli dillerde "capite", baş sözcüğünden çıkıyor; "capital" aynı zamanda, baş veya başkent demek oluyor.
Capital veya sermaye, her şeydir ancak "mal" değildir. İkincisi, bu Türklerde her yere analarını sokma alışkanlığı var. Sermayenin ana ile ilgisini göremiyorum.
Dili sadeleştirmek her zaman uydurmak demek olmamalıdır. Yeni sözcük ararken, köye, üstelik bozulmamış köye gitmek gerekiyor. Köyde ve bozulmamış köyde, bir sözcük var: "Başlık." Sermayenin tam Türkçe karşılığı "başlık" sözcüğüdür; bunu geliştirmek için uzatma gereğini duymuyorum.
Tanzimat Edebiyatı’nda genellikle sözlük çalışmaları yapan
Şemseddin Sami edebiyatımıza ilk telif /yerli roman olma özelliğini kazandıran kitabını bitirmiş bulunmaktayım. Kitap bu dönemde Hadika gazetesinde tefrika edilmiş sonradan kitap şeklinde basılmıştır. Teknik yönü zayıf olan kitap yazarın benimsediği romantizmin akımıyla zenginleşmiştir.
Eserin
Eserin yazarı İbn Zafer 1104 yılında bazı kaynaklara göre Sicilya, bazılarına göre de Mekke'de doğmuş. Yaygın olan bilgiye göre de 1172 yılında vefat etmiş. En önemli eseri ise bu kitap olup orijinal adı Sülvanü'l Muta fi Udvani'l-Etba'dır. Yayınevi bu ismi Devletin Ölümsüzlük İksiri olarak tercüme etmiş.
Eserin Osmanlı
Ahmet Haşim-Bütün Şiirleri Ahmet Hâşim, modern Türk şiirinin kurucu şairlerinin başında gelmektedir. Eser eski ve yeni harflerin karşılıklı sayfalarda basımından oluşmaktadır.
Ahmet Haşim’in kitaplarında yer alan, dergilerde çıkan, basılmamış ve yarım kalmış şiirlerinden oluşmaktadır kitap.
Çok severek okudum. Herkese naçizane tavsiye ederim. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Arka Kapaktan Alıntı:
“Zannetme ki güldür, ne de lâle,
Âteş doludur, tutma yanarsın
Karşında şu gülgûn piyâle...”
Ahmet Hâşim, modern Türk şiirinin kurucu şairlerinin başında gelir. Hayattayken yayımlanmış iki şiir kitabı olsa da Hâşim’in Türk şiirinde yarattığı etkinin bir benzerine rastlanamaz. Başta Ahmet Hamdi Tanpınar, Abdülhak Şinasi Hisar, Nurullah Ataç gibi isimler olmak üzere, onun getirdiği yenilikleri anlayan ve şiirlerini ayrı bir yere koyanların sayısı azımsanacak gibi değildir. Bugün değerinin daha iyi anlaşıldığı ve onun ilk “modernist” şairimiz olduğu konusunda görüş birliğine varıldığı da bir gerçek.
Elinizdeki kitapta, Ahmet Hâşim’in kitaplarında yer alan ve dergilerde kalan bütün şiirlerini bulacaksınız. Osmanlıca-Türkçe karşılıklı sayfalarda ve “eleştirel basım” olarak sunduğumuz bu baskıyla, nüsha farklarını görecek, modern Türk şiirinin bu büyük ismini eksiksiz okuyacaksınız.
TÜRK EDEBİYATINDA DİL VE MİLLİ EDEBİYATIN SEYRİ
Geçmişten günümüze edebiyatımızın seyrine kısaca göz atalım. 1299’da Osmanlı’nın kurulmasıyla birlikte Divan edebiyatı başlamıştır. Bu edebiyatın zemini Arap, Fars ve Acemlerin dilleri ve edebiyatları üzerine teşekkül ettirilmiştir. Edebiyat sahası, ecnebi ülkelerin milli değerlerini kullanarak
Merhaba arkadaşlar. Mutlu akşamlar ve şimdiden mutlu bir hafta diliyorum hepimize. Bir sayfası Arapça diğer sayfası Türkçe olmak üzere ilerleyen, sayfa düzeninden yazı düzenine beni kendisine hayran bırakan bir eser oldu. Burada yazı düzeni ile kastettiğim nokta çok önemli. Ben genellikle Osmanlıca Türkçe birlikte olan kitapları okudum. Diğeri de
Her şey doğum günümde arkadaşlarımın bana "trol" hediye olarak Göktürkçe Küçük Prens almasıyla başladı. -Arkadaş grubu olarak birbirimize doğum günlerinde hediye alırken bir de karşıdakinin beğenmeyeceğinden emin olduğumuz bir hediye almamız artık bir gelenek oldu. En kibarımıza Argo Kelimeler Sözlüğü, en hayat dolu arkadaşa Schopenhauer
‘’Vahdettin Efendi bu gece saraydan ayrılmıştır.’’ 17 Kasım 1922
Kitapta yer alan bu cümle resmi bir telgraftan alıntılanmıştı, öncesinde İngiliz General Harrington’a yazdığı mektupta hayatının tehlikede olduğunu; bu nedenle İngiltere himayesine girmeyi talep ettiğini söyleyen son Osmanlı Sultanı tarafından. Milli mücadelenin bitimine kadar
Yazımızın değişmesi, eğitim devrimiyle aynı düzeydeydi. Harf devrimi deyip geçiyoruz. Halkımızın yeni yazıya geçmesi ne kadar kolay olmuştu. Henüz harf kanunu çıkmadan, gazetelerin verdiği harflerle halk yazmaya başlamıştı. Atatürk'ün insanlarımıza yazıyı tanıtmak amacıyla çıktığı yurt gezisinde, pek çok kimsenin o gelmeden yazıyı öğrenmiş olduğu da yaptığı sınavlardan anlaşılıyor. Gittiği her yerde meydana bir kara tahta getirterek boyacısından, hamalından, kasabına kadar herkese o tahtada yazıyı yazdırıyor ve yazının nasıl yazılacağını gösteriyordu. 10 gün içinde yazıyı öğrenenleri görünce Atatürk, son derece mutlu oluyor, "İnsanlarımız bir ay içinde öğrenebilecek bu yazıyı" diyordu. Gerçekten kanun çıktıktan üç ay içinde kadını erkeği yazıyı öğrenmek için kurslara koştular. Ne büyük bir atılımdı o! Çünkü eski yazı dilimize hiç uygun değildi ve öğrenmesi çok güçtü. Bir de dil konusu vardı. Çok az olan okumuşların dili Farsça, Arapça, Türkçe karışık Osmanlıca adı altında bir dildi. Halbuki halk Türkçe konuşuyor, onaları, onların yazdıklarını anlamıyordu. O yüzden insanlarımız cahildi. Kitaptan, kitap okumaktan kimsenin haberi yoktu. Yazımızla beraber dilimizin de herkesin anlayacağı gibi olması için büyük bir atılım yaptırdı Atatürk.
Bu Osmanlıca kelimelere düşmanlıklarının tek sebebi, bunların "Kur'anî" kaynaklı olmalarıdır. Esas maksadın ise, yetişmekte olan yeni nesli, atalarının dilini anlayamaz ve onların kültürünü paylaşamaz hale getirmek olduğu şüphesizdir."
Mustafa Kemal 1917 Aralık ‘ında şehzade Vahdettin ile Almanya cephelerini dolaşmak için yaklaşık bir aylık seyahate çıkıyor .Seyahatten döndükten sonra tâ Trablusgarp Savaşından(1911) bu yana devam eden böbrek sancıları artık dayanılmaz bir hal alınca Viyana’da kaplıcalara bir aylık tedavi için doktor arkadaşlarının tavsiyesi ve reçete
Ünlü Türk düşünürü ve Türk edebiyatının en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen merhum Peyami Safa bir açıklamasında aynen şöyle diyor:
“Bir milleti yok etmek isterseniz askeri istilaya gerek yoktur.
Ona tarihini unutturmak, dilini bozmak, dininden soğutmak ve dolayısı ile manevi değerlerini, ahlakını ‘bozmak’ ve soysuzlaştırmak