Sevmeyi özledim biliyor musunuz? Kayıtsız şartsız bir gülüşü. Olur olmaz yerde ağzıma bir öpücüğün konmasını. Bir doğruya sevinmekten çok bir saçmalığa gülümseyebilen hoşgörüyü. ‘Nerde kaldın’ ayazını değil, ‘hoş geldin’ iyiliğini. Hiçbir şeyle yatışmayan yürek telaşını. Kapı zilleriyle telefonlar arasında tükenmeyi. Geceyi bir hayal hazinesine çeviren uykusuzluğu. Bir gövdenin önünde diz çökmeyi. Kendimi severek yürümeyi kalabalıkta. ‘Göğe bakma duraklarını’ özledim. Yağmuru kirpiklerden içmeyi. Yumruk kadar bir yüreğe dünyayı sığdırma hünerini. ‘Sana sevinç verdiğim sürece ben buradayım’ zenginliğini özledim. Otobüs terminallerinin ayrılıkla dönüş karışımı kokusunu özledim. Otel odalarının insanı bir yaprak gibi incelten kederini. Başka kentlere vuran rengini güneşin. Başka sokakların telaşıyla çoğalmayı. Dünyayı yudum yudum aşka çeviren yalnızlığı...
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur
Saat 17.30 kış gününün soğukluğuyla çıkmışım kurstan. Ellerim ceplerimde yürüyoruz üç beş arkadaş otobüs durağına doğru. Hakan' ın sesini duyduk ilerden " Koşun 3 numara geliyor " otobüs durağına doğru amansız koşu mücadelesi derken yetiştik. 45 dakika sonra kapımın önündeyim..
Zile bastım kapıyı annem açtı babamın uzaktan sesi " gozokur(ben) mu geldi Ayşe " içerde haber sesleri mutfakta ablamın cınlattigi kaşık sesi....
Saat 00.56 babanı toprağa verişimden 5 ay 11 gün 1 saat geçti. Ne ben artık o evi o heyecanla çalar oldum ne de annem o sevinçle karşılar oldu. Ne mutfakta bir kaşık sesi ne de evin içinde bir haber sesi..
En kötüsü de hiç alışamıyorsun...
Dört yanından akan başsız ayaksız kalabalık, her adımında boğazına oturan ışıksız sokaklar, insanların fotokopiyle çoğaltılmış gibi birbirine benzeyen kaygıları, pazaryerlerindeki daralmalar, gitme hevesini insanın ağzına tıkayan otobüs durakları, arabesk bir şarkı gibi yürüyen gençler, yürekteki kabarmayı bedende söndüren eprimiş giysiler, bir yenilgi olarak yaşanan odaların yapış yapış yakınlığı... Bütün bunlar onun yeni hayatında şiirin ayak bağıydı.