Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Seyit Kutub’un hezeyanları!
Seyit Kutub’un Hazreti Osman efendimiz hakkındaki akıl almaz iftiraları ile zekât konusundaki İslam’a zıt, sosyalizm benzeri sözlerini iki yazımda kaleme almıştım. Pek çok okuyucum Seyit Kutub’u böyle bilmediklerini ifade ederek başka hatalarının olup olmadığı konusunda sorular sordular. Bu itibarla kendisi hakkında bir yazı daha almaya karar
YAZIP GELESİN
Verilen Ayak: Yazıp Gelesin Şiirin dersini, Pir’den alasın, Redifi uyağı, yazıp gelesin. Verilen ayağa, bağlı kalasın, Rahlede uyuyup, sızıp gelesin. Verilmiş ayakla, sen yürü yaya,
Reklam
Geceler yalınayak, geceler inzivada İnsanlığın salâsı okunuyor, elveda! Gündüzün siyahından ufka karanlık çöktü Hicabından günahın kardelen boyun büktü Günebakan çiçeği dönüp bakar mı bize? Feryad u figan etsek nefis gelir mi dize? Ömür yitik sermaye kelebeğin misâli Tarumar gülistanım, talan ettim visâli Yâ İlâhi affeyle, gayrı dilim
Huzeyfetu'bnu'l-Yemân (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur'ân-ı
Aslında din diye bir şey yok. Sistem var... Zaten Diyn sistem demektir... Ve Muhammed-i Frekans sistemi, arınmak için muhtelif teklifler getirmiştir... Ne saçma sapan tarikat liderleri nede başkası, bir başkasına kesinlikle kefil olamaz, şefaat edemez... Çünkü şefaatin ne olduğu dahi yanlış anlaşılmış, yanlış değerlendirilmiştir... Eğer Allah
Aşk Nelere Kadir...
Size başka bir hikaye daha anlatayım, Bizim eski oturduğumuz semtte bir Ali amca vardı... Ama nasıl biliyor musunuz tam bir eski İstanbul efendisi, o kolalı gömlek giyinişler, oturuşu kalkışı saygısı nezaketi inceliği. Hani bu filmlerde eski İstanbul nezaketli delikanlıları olur ya tam öyle.. O yemek yapış tarzı, o masaya çatalı bıçağı kaşığı
Reklam
Benim dedemin babası 8 sene askerlik yapmış.. O zamanlar askerlik süreleri böyleymiş.. (1850'lere denk geliyor sanırım) Bir defasında ordu ile Üsküdar Ayrılıkçeşme'den yola çıkıp Musul'a kadar yürümüşler. Zaten oraya Ayrılıkçeşme denmesinin sebebi de bu imiş. Her 50-60 kilometrede bir yiyecek içecek tedarik depoları varmış. İlk
Ruhum: Zamansız, mekansız icat, Sine'm bir kumbara, dertler dökülür kat kat.. Öyle bir dert ki, sahibi İslâm. Öyle bir keder ki, hâdimi insan, hâini insan! Talibiz Rabb'im: Sıkletine, mihnetine Haramdır bize, Allah'ın rızasından başka gâye! Gazze'ye selâm olsun, kâfirle gazâ edene Veyl olsun saldırana! Ehli sünnet kardeşine. Bir yanda ölenler, bir yanda kalbi ölenler.. Gadabı, kini gözlerini kör edenler. Çok konuşup, hem içini ateşle dolduranlar! İftira edenler, yalanı dillerine dolayanlar Meşhurluğun sonu ibreti alem olmak, Büyüklerin işi değil, kendinden emin olmak.. Doğruyu, yanlışı ayırt edememiş olmak, En fasih istidraçtır, itidâli zorlamak.. Kemâlât meğer kıyafette imiş.. İçi boş korkuluk, gaflette imiş, Sanırdık adam var kaftan altında, ancak: Kılıflar laftanmış kral çıplak... خ ف ز ي
Bir gün Piraye, Nazım’a gücenmiş. Ona sitemini bir mektupla anlatmış. Ama yine de kıyamamış.. Mektubun sonunu, sana yine yazarım diye de bağlamış. Karşılığında Nazım’dan gelen mektup, tek bir cumle imiş: -Yazmana gerek yok. Ve Piraye o gün Nazım konusunda kalbini susturmuş. Nazım, yazmana gerek yok dedi ya.!!! Tanıyor kadınını, susamaz o... Dayanamaz. Ama öyle olmamış işte... Çünkü kadınlar, gerçekten ihtiyaç duyuldukları inancını yitirdiklerinde... Susar ve dayanır. Nazım Hikmet & Piraye
Mustafa Kemal ve Trablusgarp
Şevket Süreyya Aydemir
Şevket Süreyya Aydemir
Tek Adam - Cilt 1
Tek Adam - Cilt 1
Mustafa Kemal, Trablusgarp şehrinde kendini çabuk kabul ettirir, işlere hâkim olur. En dokunulmaz sanılan yerli mütegallibeyi ayağına getirir. Şimdi onun, bu Trablusgarp günlerine ait bir grup fotoğrafına bakıyorum. Trablus’ta bir süvari paşasının bahçesinde, hatta belki de, Mustafa Kemal’e tahsis edilen Recep Paşa köşkünün bahçesinin ağaçları altında küçük bir grup. Hepsi de o devrin ruhuna uyarak, âdeta görünmemek, gizlenmek ister gibi yerlerine büzülmüşlerdir. Ama ön sırada ve ön sıranın tam ortasında biri var. Bir başka türlü insan. Belli ki kendinin, biraz da yabancı sayılması lâzım gelen bu çevrede ve bir paşanın da bulunduğu bu grup içinde, yerini kendisi seçmiştir. Bu grubun ortasında sanki kendi başına imiş, etrafında kimse yokmuş gibidir. Belli ki bu çevrenin ölü resmiyetinden bıkkındır. Öyle bir oturuşu, öyle bir duruşu vardır ki, Sanki şunları demek ister: '' Ben bu çöl kıyısında bir sürgün, bir kenara itilmiş adam değilim. Ben bu çevremdekiler gibi kaderine boyun eğmiş bir adam, bir gölge olamam. Benim yaşayan bir içim, şekillere, merasimlere sığmaz bir varlığım, düşüncelerim, fikirlerim var. Ben yolumun daha başındayım. Aşılacak nice mesafelerim, ihtiraslarım ve sınır kabul etmez bir geleceğim var. Burada paşa ben’im! Hem de yalnız Trablus paşası da değil. ''
Reklam
Rehabilitasyon Güncesi
Epey zamandır birlikte ders yaptığımız Down Sendromlu öğrencimin, seans günü değiştiği için artık birlikte ders yapamayacağımızı öğrendiğimde, öğrencinin durumu ve potansiyeli ekseriyetinde hoca değişikliğinde bir sakınca görmedim. Bütün derslerimizde isteksiz ve depresif bir tavır sergilediği için belki böylesi daha iyi olur diye düşünmedim değil. Ancak... Aradan geçen 2 haftadan sonra diğer hocamızın, öğrencinin derse katılımının düşük olduğunu ifade etmesi üzerine, bu durumun normal olduğunu bildirdim. Ama o da ne...? İşler benim bildiğim gibi değilmiş. Durumu anlattıklarında pek inanmadım, çünkü öğrencimi tanıdığımı düşünüyordum. ... Bu durum üzerine, öğrencimi görmek için yanına gittiğimde; beni tanıdığını bile düşünmediğim öğrencim, *** Abla diye ağlayınca bir değil birçok şey öğrendim. ... Benden büyük aslında ama özel kalbi öyle mini mini ki Beni bir değil binler kez şaşırttı ... Meğer her şey akademik başarı değilmiş Meğer her şey ders değilmiş Meğer her şey dile gelen söze dökülen ifadelerle sınırlı değilmiş Meğer her şey... Meğer her şey elle tutulmaz, gözle görülmezmiş. Sadece gönülden gönüle kurulan bağ dahi büyük bir ders imiş Sözler "istemez! " nidalarıyla Sesler, "geldi yine! ifadeleriyle dolup da taşsa bile, gönülden gönüle akan yolda görünmeyen iplerle, kuvvetli bağlar kurulurmuş. İyi ki seni tanıdım Tuba
Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş Bürhan sorardım aslıma, aslım bana bürhan imiş Sağ ü solu gözler idim, ben dost yüzün görsem deyû Ben taşrada arar iken ol can içinde can imiş Öyle sanırdım ayrıyam, dost gayrıdır ben gayrıyam Benden görüp işideni bildim ki ol canan imiş Savm ü Salât ü Hacc ile sanma biter zâhid işin İnsan-ı kâmil
905 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.