Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bazı ruhlar bu hayata daimi bir işkence çekmek için gelir.Asla huzurunu bulamaz.Rahatlayamaz.Mabedini bulamaz.Kalıtsal mirasının ağırlığından kurtulamaz.Kötü genler.Darmadağın bir bilinçaltı.İşkence çeken libido.Parçalanmış ego.Sapkın bir özbenlik. Darmadağın sinirler. Adrenal kaosu.Yaşadıkları işkenceyi başkasına da yaşatırlar.Kurban kendine kurban edeceği birilerini bulur.
Sayfa 93 - 645YayınKitabı okudu
Varoluşsal suçluluk , bizim kendilik ve özbenlik bilincimizi yitirmemizin ürünüdür .
Reklam
Özbenlik, eğer bir metafizik varlık olarak ele alınmayacaksa, duyu-deneylerinden oluşan bir mantıksal kuruluş olarak kabul edilmelidir.
Sayfa 101 - MetisKitabı okudu
Tüm bu etkileşimlerin sonunda çocuk, kendiyle ilgili bir imge, bir imaj geliştirir. Kişinin geliştirmiş olduğu bu özbenlik imgesi, o kişinin yaşamına yön veren en önemli etkendir.
Sayfa 142
Sağlıklı bir özbenlik imgesi: Ben varım, ben doğalım (bende herhangi bir bozukluk yok), ben değerliyim (ben ailem, okulum, toplumum ve yaşamımdaki insanlar için önemliyim, vazgeçilmezim), kafama koyduğum işi eninde sonunda yapacak güçteyim ve bu konuda kendime güvenirim, sevilmeye layık biriyim. (142-143)
Sayfa 142
Sıfır, nasıl matematikteki bütün sayıların anlamını belirliyorsa, özbenlik bilinci de bireyin yaşamında yer alan tüm olayların anlamını belirler.
Sayfa 143
Reklam
Vardığı ilk sonuç, insanın kendini bilme arayışının abesle iştigalden öte bir şey olmadığıydı; çünkü sürekli değişim geçiren özbenlik, tanımın önüne geçmeye mahkumdu.
Tanrı nın dilinin özbenlik sevgisinin dili olduğunu söyleyebiliriz, yani sessizliğin dili olduğunu..
Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne otuz sekizinci yaş günü olan 28 Şubat 1571'de, hayatında kökten bir değişime gitme kararı aldı. Toplumsal hayattan elini eteğini çekti, büyük malikânesinin arkasındaki kuleye bin kitaplık bir kütüphane kurdu ve yaşamının geri kalanını onu en çok ilgilendiren karmaşık, uçucu ve çok yönlü konu hakkında denemeler yazarak geçirdi. Bu konu, kendisi idi. Vardığı ilk sonuç, insanın kendini bilme arayışının abesle iştigalden öte bir şey olmadığıydı; çünkü sürekli değişim geçiren özbenlik, tanımın önüne geçmeye mahkumdu. Ama bu onu yine de aramaktan alkoyamadı. Sorduğu soru ise yüzyıllar boyunca kulaklarda çınladı: Que sais-je? (Ne biliyorum)
Sayfa 202
Bizim için bir ateistin Tanrı ile özellikle ilgilenmesi anlaşılmaz bir şeydir, çünkü bizler bu açıdan hala dehşet ölçüde barbarız, oysa Doğu bu tür meselelerde biraz daha farklılaşmıştır. Bir özlü söze göre Tanrı'yı seven bir kişinin arınmak ya da Nirvana'ya ulaşmak için yedi kez yeniden doğması gerekir, ama Tanrı'dan nefret eden bir kişi için sadece üç kez yeterlidir. Neden? Çünkü Tanrı'dan nefret eden kişi onu Tanrı'yı seven bir kişiden çok daha sıklıkla düşünür. Yani ateist Tanrı'dan nefret eder, ama bir bakıma onu seven birinden daha iyi bir Hıristiyandır; Nietzsche kendisinden önce ve sonra gelen tüm Hıristiyanlardan daha Hıristiyandır ve ahlaklıdır. (sf.85) Kural olarak aslında nefret ettiğimizde daha çok ilgili oluruz ve bu Doğu deyişinde bu tür bir psikoloji görüyoruz. O bakıma, özbenlik açısından sevmeniz ya da nefret etmenizin bir önemi yoktur, önemli olan ilgili olmanızdır. (sf.347)
Reklam
Sıfır, nasıl matematikteki bütün sayıların anlamını belirliyorsa, özbenlik bilinci de bireyin yaşamında yer alan tüm olayların anlamını belirler.
Sayfa 143
284 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.