Ümit ediyorum ki, benim (bu kitabı yazma) cür'etkârlığıma şahit olan Müslümanlar bir şekilde dünyanın etrafımıza ördüğü kabalık, anlayışsızlık kozasını kırmak ve ahiret özlemi çeken bir kelebek olmaya özenmek duygusunu edinirler. Ben doğrusu böylesi bir duygunun bütün insanlara çok yakışacağını düşünüyorum.
...Ellerinin ve bakışlarının sıcaklığı gayet önemli bir mevzudur, sen sen ol, sakın bunu kulak ardı etme. Hatta nasılsa bu sıcaklığı yemeklerle ulaştırıyorum, kâfidir diye de düşünme; sabahleyin kapıdan uğurlarken öpmesen bile en azından elinle hissedilecek şekilde, şöyle bir dokun kocanın omzuna; o dokunuşu ister istemez o gün o birkaç defa hatırlayacaktır. Gerçek sıcaklığıından daha sıcak hatırlayacaktır üstelik. Sonra da hiç kuşkusuz, hatırladığı o sıcaklığa bir an evvel dönme arzusu duyacaktır...
Dedemden öğrendiğim "insan olmak" kendi mutlu olduğun şeyleri yanındakilere de iletmektir. İnsan, kendinde olmasını istediği herhangi bir şeyi bir başkası için de aynı şiddette isteyebiliyorsa "insanım" diyebiliyor.
Birbirimizin hayatlarının içindeyiz ve insan olmak galiba "diğerkam" olmaktan geçiyor.
Zulüm ile abad olanın akıbeti berbat olur. Yapıp ettikleri her şey, arkadaşlarımın namuslu avuçlarında kayboldu gitti işte. Şimdi onlara, bir baykuş gibi tünedikleri sandalyelerinde, susarak kurtulacaklarını zannettikleri bir vicdan ve bitirmeye çalıştıkları zavallı bir ömür kaldı.
Aman yarabbi! Yapmam gereken ne kadar çok iş vardı! İyi ki şu mektubu almıştım. Yapacak bu kadar çok işimin olması birden sevindirdi beni: Yapmasam da önemli değildi; yapacak işlerim vardı ya.
"Uğurlar olsun ba ... " dedim sessizce. Cümlenin devamını getirmek, "ba!" hecesine hepi topu iki ses daha eklemek için kendimi olabildiğince zorladım ama devamı gelmedi.
"Kendini zorlama evlat," dedi Kul Yakup, "baba dediğin tamamlanmamış bir kelimedir zaten."
“Hayır, özgür değilsin, dedi Zorba. Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Senin patron, uzun ipin var, gidip geliyor, kendini özgür sanıyorsun.”
Dünyada ilim sahibi olan çoktur... Her şeyi öğrenmeye çalışan, kafasını ilmin çöplüğü haline getiren insanlar, İslam alimine dayanamaz. Hasta insan nasıl güçlü yemekler yeyince kusarsa, hasta beyinler de gerçek ilim karşısında kusar, isyana varan hallere girer.
Halil şöyle diyor: “Ben kötülük edenle kötülüğe maruz kalana aynı yüz ifadesiyle bakamam, her ikisine de gülümseyemem diyorum size. Bunu yaparsam o zaman da kendi yüzüme bakamam diyorum. ”
BİR YERE VARMIŞ Kİ YOLUMUZ...
Bozmuş asabımı bindiğim katır,
Geceyi, ormanı kemiren çırçır,
Katırcı Abdulkerim'in hikayesi,
Her taşın, her ağacın gölgesi.
Etrafa bakınarak gidiyoruz...
Öyle bir yere varmış ki yolumuz;
Siirt'le Beytüşşebap arası.
Bıçak açmıyor ağzımızı.
Dağlar tekin değil
Köyler yakın değil
Su mudur, rüzgar mıdır akan,
Belirsiz aşağıdan
Kanlı bir hançer gibi çıkıyor ay.
Vay benim vay halime vay!
Sanki "dur!" diyecek bir yerden birisi
Ya bu kurt sesi, ya bu kuş sesi!..
Cemal KIRCA
Kötümsermişim. Elli yıl, beş aşağı, beş yukarı bunları yaşadım. Kaç türkümüz iyimser? Ağıt yakmaktan, diz
dövmekten hiç kurtulduk mu? İyi ki, folklor ekiplerimiz çoğaldı da, bol ayak oyunlarıyla gönlümüz şenleniyor.