Köfteleri mideye indirdikten, kâğıt peçeteyi özenle katlayıp yere fırlattıktan ve ufaktan geğirdikten sonra nedenini ve nereye gideceğimi bilmeden yirmi dört ayarlık parıltıya çıkıp tiyatro kalabalığının arasına dalıyorum. Bu kez kör bir akordeoncuyu izleyerek ara sokaklarda geziniyorum. Arada sırada basamaklardan birine oturup bir arya dinliyorum. Operada müzik anlamlı değildir, oysa burada, sokakta, onu yakıcı kılmaya yetecek kadar çılgın bir dokunaklılığı var.
Ağlamak bazen bir şeylerin yolunda gitmediğini çevremize itiraf etme biçimimizdir. Hazırlıksız yakalar çoğu zaman. Henüz kendimize bile itiraf edemediğimiz, özenle sakladığımız sorunlarımızla suçüstü yakalanırız böylelikle...
Türk Sosyolojisi açısından tarihsel sürecin izinde Bayram Kaçmazoğlu Hocamızın dikkatli ve özenli çalışma serisinin ilk kitabı olarak doyurucu bilgiler ile satır aralarında atlanılmaması gereken yorumlar içermekte.
Tarihle harmanlanmış bir içerik merak duygusuyla da birleşince sosyolojinin dünyaya gelişine eş zamanlı olarak bizde de karşılık bulduğunu görmek ve gerekçeleriyle aktarmacılık olarak başlayan süreci anlamlandırmak açısından yararlı olduğunu düşünerek zaman kaybetmeden seriye devam edeceğimi düşünüyorum.
Keyifli okumalar diliyorum
Uyuyorsun. Ama sen bunu bilmiyorsun. Sen Allah'ın özene bezene yarattığı yarattığı bir ruhsun, belli. Ama henüz bunun farkında değilsin. Bunun farkına vardığında rahatlayacaksın, göreceksin. İnsanların çoğu tüm hayatı boyunca uykudadır, hatta hiç uyanmadan hayatları sona erer. Ancak müstesna kişiler uyanır ve bu dünyada cenneti yaşarlar. Uyanmak; sahte yüzlü insanlarla gerçekten samimi insanları ayırt etmek, doğru ve gönlümüzden geniş insanlara kalbini açmaktır. Sadece yüzüne gülene değil, kalbinin derinliklerinden gelerek sana yaklaşana uyanmaktır. Uyanmak kendini tanımaya, kendini sevmeye başlamak, önce kendine sonra da başkalarına şefkat göstermeyi öğrenebilmektir. Sadece bakmayı değil, baktığında görebilmeyi öğrenebilmektir. Kısacası herkesin göremediğini görebilmektir. İşte o zaman ne engeller kalır, ne de duvarlar.
Unutma! Senin gerçek Müslümanlık seviyen eşinin ve çocuklarının yanındaki Müslümanlık seviyendir. Dışarıda büyük bir dava adamı olarak dolaşıp, eve girince farklı bir karaktere bürünüyorsan, dışarıda gıybet edeni uyarıp, eve girince eşinle akrabalarının gıybetini etmekten geri duramıyorsan, sokakta harama bakana kızıp, evde haram dizileri izlemekten kendini alamıyorsan, camide namazlarını özenle kılıp, evde sünnetleri terk ediyorsan, dışarıda son derece nazik, evde eşine ve çocuklarına karşı kaba bir insana dönüşüyorsan, İslam'ı anlama ve yaşama konusunda büyük eksiklerin var demektir.
Kolyeyi tekrar kavradım, kara gözünü sessizce bana dikmişti. Babamın zihnindeki her çekmecenin her cebin içini görebiliyor muydu acaba? Beni hâlâ içlerinde özenle saklayıp saklamadığını söyleyebilir miydi bana?
Benim tek emelim, imanla göç edebilmek, ve her şeyden önce...
" güzel bir yaşam ve güzel bir ölüm" . Bu benim yaşam felsefem.
Sevdiklerimin kalbine kötü izler değil iyi izler birakarak hayatıma veda edebilmek, Allah'ın herkese emaneti olan kalbe değer gösterip kalpleri kirmadan gidebilmek..
buna çok ince bir şekilde özen
"Hayatlarımızı tamir etmek için ne gerekiyorsa yapmalıyız, evvela kendimize borçluyuz bunu-ama bunu yaparken başkalarını kırmamaya da dikkat etmeliyiz, özen göstermeliyiz. "
Kohlberge’e göre gelenek öncesi olan insan ( İtaat ve Ceza, Saf Çıkarcılık), ödül ve cezayla, çıkarlarına göre durdurulabilir. Eski zamanlarda öğretmenlerin esasici programa göre uyguladıkları tarifedir bu. Günümüzde insan yetiştirirken bu sistemi kullanmak onaylanmaz, öğretmen olarak yapılandırmacılığı kullanırız. İnsana insan olduğu için değer verilir, biriciktir, tektir. Ceza ve ödülle terbiye edilmez. Günlerdir aklımı karıştıran soru ise şu:
Allah insanı öldüğü vakit ya cennetle ödüllendirecek ya da cehennemle cezalandıracaktır. Biz öğretmenken çocuklara bu kadar özenli davranırken Allah’ın tüm insanlara ödül ve ceza sistemi uygulaması kafamı karıştırıyor. Allah’ın büyüklüğünü karşılayamıyor gibi geliyor.
Konusu inanılmaz ilgimi çekmişti. Hemen alıp okumak istemiştim, seveceğimi düşünmüştüm ama bu kadar kısa sürede biteceğini tahmin etmemiştim.
Kitabı bir iki saatte falan bitirdim sanırım. Sayfa sayısı zaten fazla değil evet ama elimden de bırakamadım. Ben gerilirim diye düşünürken bazı kısımlarında güldürdü bile.. sevimli, gülümseten güzel bir kurguydu.
Alırken ikinci kitabını da birlikte almadığıma çok pişmanım şu an. Devam kitabını da acil okumam gerek.
Değişik, akıcı bir kitap okumak istiyorsanız bir şans verebilirsiniz :)
Hayat böyledir; güç anların gizli bir işlevinin olduğu, bizi büyüttüğü, o anda ender olarak fark edilir. Melekler büyücü kılığına girer ve çirkin ambalajlara özenle sarılmış harikulade hediyeler getirirler bize.
Kaderin zıt yarattığı birinin
Tüm o yol açtığı şeyler,
Şefkat ve özen,
Merhamet ve baş ağrısı,
Gıcırdayan dişler ve keder
Beni çıldırtmadan önce
Benim olanları bulmam için,
Sürülmeden önce yatağımdan uyku
Biliyor olduklarımı bilmem için
Ve Seba'nın dansa kaldırdığı
Süleyman gibi yaşamam için
O her şeyi ezip toz eden
Ayın havan tokmağı,
Bana yeniden doğmayı
Bahşetmediği takdirde
Bunca değerli şeyi isteyecek
Cesaretim yok şimdilerde.