“Masumiyetini yitirmemesi gereken birinin dünyanın yükünü omuzlarında taşıyor olması bana acı veriyor ama artık bunun tamamen yok olduğunu görebiliyorum ve harekete geçmiş güçleri durdurmaya çalışmak anlamsız.”
“Ana’ya yemin ederim ki seni bu şekilde lanetlememeye çalıştım. Ama sen oldukça israrlı bir şekilde hayatımdaki güzel varlığını sürdürdün. Ve ilk kez de olsa dilbaz prens, rol yapmaktan sıkıldı.”
Bu kütüphanedeki tüm kitapları okuyup bir gün ustanın kendisinden bile daha bilge olabilirsin ama sonra gerçekte hiçbir şey yapmadan ölürsün. Tek yaptığın şey hayatı başkalarının deneyimleri üzerinden yaşamak olur.
“Kimileri der ki, hayat sana limon verirse limonata yaparsın. Fakat hayat sana canına okumayı aklına koymuş, gözü dönmüş bir tanrı verirse savaşa hazırlanır, cennete gitmeyi umarsın.”
Hayatta mücadele etmeden hiçbir şeyin sahibi olmamıştı, soyadının bile. Bunun için de mücadele etmesi gerekiyorsa iradesinin son damlasına kadar edecekti. Nedenine gelince… Nedeni zikredilemiz bir yasaktı.
Hayat buydu işte; kaybedenler takımında bir piyon olmak gibi, acımasızca yenik düşmekti. Binlerce defa haykırsan bile hiç sesinin çıkmayışı gibi çaresizlikti.
“Neden korkarsınız hanımefendi?” diye sordu adam.
“Kafesten,” dedi kız. “Ta ki yaşlılıktan ve alışkanlıktan parmaklıkları kabullenip, büyük işler başarma isteği hatırdan veya gönülden silininceye kadar parmaklıkların arkasından kalmaktan.”
“Günler artık kısaldı. Ya temenni ettiğimiz şey vasıl olacak, ya da bütün umutlar nihayet bulacak. Bu yüzden sana, senin için yaptığım bir şeyi yolluyorum. Hoşça kal Elftaşı!”