Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
434 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
-Güneş de sanıyor ki bir tek o yanıyor.-
"Aşk, bir bedende iki kişi." “Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi Şapkandan bir kumru havalansın Bana öyle büyük ki bu kalp, Gelsin yüreğime yuvalansın” Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Düşünmek Yaşamın Pasını Silmektir
Düşünmek Yaşamın Pasını SilmektirTahsin Özmen · Karina Yayınevi · 2018502 okunma
Duyduğum en güzel aşk hikayesi
Bu zamana kadar duyduğum en güzel aşk hikâyesi Samsun'daki bir Çerkes köyünde geçiyor. Bana bunu anlatan arkadaşım o köydendi. Çerkeslerin, bir kısmı hayli katı olan gelenekleri varmış. Buna göre mesela Çerkeslerde akraba evliliği yasakmış. Hoş karşılanmazmış. Üstelik öyle çok yakın akraba olunması bile şart değilmiş. Arkadaşımın ‘geçen yıl
Reklam
5/10 puan verdi
200 küsür sayfanın ortasına kadar "koku" kelimesini yaklaşık olarak 1000 kere hatta daha fazla okudum diye düşünüyorum. Koku kelimesi dahil birçok başka kelime ve örneklerin arka arkaya tekrarı insanı zorluyor ve üstüne bir de devrik cümleler ile dolu çevirisi eklenince okumak daha da bir zorlaşıyor. Mesela karakter odaya giriyor ve odadaki nesneleri koklayacak ya neredeyse iğne kutusunun içindeki iğneleri bile tek tek yazmadığı kalmış yazarın; kalem, kağıt, bardak, çatal, bıçak, kaşık, tabak, koltuk, çekmece, dolap, yorgan, yastık, terlik, ayakkabı, askılık, askı, kapı, kapı kolu, kapı menteşesi, kapı pervazı gibi her nesneyi her seferinde ama her seferinde tek tek sayması ve üstüne parfüm yaparken gül kokusu, lavanta kokusu, karanfil kokusu, papatya kokusu, gül yağı, keten yağı, o yağı, bu yağı, şu yağı, o kokusu, bu kokusu, şu kokusu, şu kokusunun yanındaki nesnenin kokusu gibi her şeyi ama her şeyi defalarca tekrar etmesi beni benden aldı ve o karakterin artık burnunu kırma isteği doldurdu içimi. Eminim şu yaptığım örnekleri okurken sizler de zorlanıyorsunuzdur; sonuçta kitaptaki her kokuyu gül kokusunu, lavanta kokusunu, karanfil kokusunu, papatya kokusunu, yağ kokusunu, doğa kokusunu, deniz kokusunu, insan kokusunu, balık kokusunu, tuz kokusunu, koku kokusunu vs. saydıkça saydım.
Koku
KokuPatrick Süskind · Can Yayınları · 201822bin okunma
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü istedik, Ne de her istediğimiz oldu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmadık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, Önüne konan yemeği beğenmemek, Ne haddimize? Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçüğe kaldığı o günlerden bahsediyorum. İşte o yüzden her anne iyi bir terzi ve Her baba da yenilerini alamadığı için buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik. Mesela; ipten kemerlemiz, çoraptan eldivenlerimiz vardı. Her bahar papatya toplamak ve Çimlerde yuvarlanmak gibi. Sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonumuzda beliren çimen lekesi için, Annemizden yiyeceğimiz azara bile aldırış etmeden. Ama yine de iyi çocuklardık biz. Ağlayan küçüğümüzü susturmasını da, Pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasını da, Beraber gülüp, beraber ağlamasını da iyi bilirdik. İstediğimiz bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden EKMEK VE EMEK BİZİM İÇİN NİMETTİR. Kaybetmemek için sıkı sıkı sarılırız, ekmeğimize de sevdiklerimize de.
416 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Bir Küçük Yerli Edebiyat Magazini
Sevgili Erdal; Bu zor geçen son günlerimde bana o kadar derman oldun ki, seni, yaptıklarını, Türk edebiyatına katkılarını hayatım boyunca minnetle anacağım. Erdal Öz 1935 doğumlu, yani bu dergicilik, edebiyat sohbetleri mektuplar konuşulduğunda en erken mektup tarihi 1956 olduğuna göre Erdalcım henüz 21 yaşında, gerçi 17 yaşında yayınlanan
Sevgili Erdal - Erdal Öz’e Mektuplar
Sevgili Erdal - Erdal Öz’e MektuplarSelim Bektaş · Can Yayınları · 201915 okunma
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü isterdik ne de her istediğimiz olurdu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum. Sökülenin atılmayıp dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden, her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı. Her bahar papatya toplamak ve çimlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonumuzda beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azara bile hiç aldırış etmeden. Ama yine de iyi çocuklardık biz. Ağlayan küçüğümüzü susturmasını da, pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasını da, beraber gülüp beraber ağlamasını da iyi bilirdik. İstediğimiz bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden, ekmek ve emek bizim için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız; ekmeğimize de, sevdiklerimize de…
Reklam
Biraz hatıra işte..
Gelin sizlerle hepimizin o çok sevdiği muhabbet varya eskilerden bir hasbihal açıp konuşalım ,tahayyül edelim.Hani o çok meşhur olan cümle var ya kendimize ara ara söyleyip durduğumuz ;“hey gidi günler hey”dediğimiz.Mesela biraz kendi çocukluğumdan bir kaç hatıra dökeyim size ,biraz tatlı biraz da o yaramaz hallerimi.Çok küçük olduğum yaşlarımda
NEDEN insan helalini, yanındaki eşini, kendi seçmiş olduğu hayat arkadaşını, yarım bırakır eksik bırakır ki ilk başlarda kalp ritmini hızlandırırken şimdi neden durması için elinden geleni yapıyor. Yazık değil mi? hayallerini mahvediyorlar veya neden ona bakmayı bırakır da yabancı gibi davranır elin karısına kızına gelince dört dörtlük insan
Küçük şeyler....
"Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü isterdik, Ne de her istediğimiz olurdu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, Önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum. Sökülenin atılmayıp dikildiği, Yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı. Her bahar papatya toplamak ve çimlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonumuzda beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azara bile hiç aldırış etmeden. Ama yine de iyi çocuklardık biz. Ağlayan küçüğümüzü susturmasını da, pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasını da, beraber gülüp, beraber ağlamasını da iyi bilirdik. İstediğimiz bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden ekmek ve emek bizin için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız, ekmeğimize de sevdiklerimize de."
Bir kızın düşünceleri ~~
Biraz eski anılarımdan bahsetmek istiyorum... Mesela çocukluğumdan ; Çocukluğuma dair hatırladığım en net şeylerden biri , çok afacan bir kızdım.Ne bileyim uslu bir çocuktum aslında...Annemi hiç üzmezdim.Babam ben küçükken Adana'da çalışıyormuş...Biz anneannemgilde kalırdık. Ben hatırlıyorum.Baleye yazılmıştım , çok severek de yapıyordum.Özel bir ana okuluna yazılmıştım.Ve sürekli etkinlikler olurdu , tiyatro , sinema vs. Anneannemgil göndermezlerdi . Yani hepsine gitmemi istemezlerdi.Ama babam her istediğimi yapardı.Bende hep ''Babam olsa gönderirdi.''derdim.Onlarda kıyamaz yollarlardı.Aslında her istediği olan bir çocuk değildim.Her istediğim yapılmazdı. Dedim ya babam hep yapardı diye aslında pek de öyle değil.. Nasıl mı ? Şöyle. Ben bir şey istediğim zaman o istediğimin olması için önce o şeyi hak etmem gerektiğini öğrettiler bana daha küçükken. Yani babam bana hep derdi ki ''Eğer istiyorsan önce ona ihtiyacın olmalı , eğer ihtiyacının farkındaysan da önce onu hak etmelisin Selma ''Derdi. Ve ben hep hak etmeye çalıştım. Ne bileyim hiç pahalı isteklerim olmadı.Hiç gizlim saklım olmadı. Küçücük şeylerde bile mutlu olmasını bilirdim. Annem hep şımarık olduğumu söylerdi. Aslında şımarık değil de ne bileyim şey gibi kendimin özel olduğunu hep hissetmek istedim. Yani ben , beni , ben olduğum için sevsinler istedim. Diğerlerinden üstün olmak göze batmak değil de... Ya da altta kalıp ezilmek de değilde. Ben bu olmak istedim ya, Papatya olmak istedim. Selma olmak istedim. Annemin zillisi, Babamın kızı , Kardeşimin ablası... bu yani hiç olmadığım biri olmak istemedim. Ben sadece bu şekilde kabul görmek istedim... ~Papatya... 04.05.21
201 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.