Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
176 syf.
7/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Avukat Otto Bentwood ve çevirmen Sophie Bentwood,on beş yıldır evliler. Çocukları yok, eksikliğinin bahsi olmuyor. Kırklarında, Amerikalı bir çift, Brooklyn yakınlarında, o kadar prestijli olmayan biraz tekinsiz, bakımsız, pis bir semtte oturuyorlar. Aslında ev dekorasyonu, yeme içme, giyim vb. konusunda ince zevkleri olan insanlar bunlar. Yaşadıkları semte ait değiller sanki. Otto hep gergin, düşünceli, meşgul. Sophie ise sanki boşlukta sürükleniyor. Yaşıyor yaşamasına ama ne amacı var ne de onu çok heyecanlandıran bir şey. Çiftin hayatı Sophie'yi bir sokak kedisinin ısırmasıyla farklılaşıyor. Tekdüze giden hayatlarında birden pürüzler beliriyor; ısırılma, Otto'nun ortağının birden ondan ayrılması, kır evlerine vandalist bir saldırı olması... Isırıldıktan sonra giderek şişen el ile birlikte kuduz şüphesi her ikisine de huzursuzluk verirken, aynı zamanda ortak ayrılıyor, tansiyon giderek artıyor. Otto ve Sophie biraz rahatlamak için kır evine gittiklerinde, güven ve rahatlama yerine saldırı ve tehlike buluyorlar. Bu süre boyunca Sophie'nin kuduz olup olmadığı sorusu havada keskinlikle sallanıyor. Okur sürekli bir şey olacakmış gibi tetikte bekliyor. Dış dünya giderek çirkinleşir, tehlikeli bir hale gelirken aşkla dolu olmasa da görünürde sakin olan evlilikleri, uyumlu hayatlarına zehirli sızıntılarla bir tür sınanmaya tâbi oluyor. İlişkiler, insan doğası, şehir hayatı temalarının baskın olduğu ilginç bir roman. Amerikan tarzı bir hayat kesidi. Düşündüren ama çabuk bir çıkarım yapamayacağınız cinsten bir hikaye. Amerikan edebiyatı sevenlere çok uygun.
Umutsuz Karakterler
Umutsuz KarakterlerPaula Fox · Can Yayınları · 202410 okunma
64 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Merhaba arkadaşlar. Hepimize günaydınlar, iyi sabahlar ve mutlu bir gün dilerim. Uzun yıllar sonra oldukça doyurucu olacağını düşündüğüm Anton Çehov serisine başlıyoruz. Yaklaşık 10 kitabını bu süreçte okuyoruz ve okuyacağız. Bunun dışında onun öykülerinin seri olarak basımları var. Bunların Cem - İletişim ve Yordam Yayınları üzerinden yapılmış
Aşk Üzerine
Aşk ÜzerineAnton Çehov · Yordam Kitap · 2020492 okunma
Reklam
Benîşinem ü ser be pîş-i pâyet / Ber hîzem ü cân konum fedâyet Oturup ayağına başımı koyayım / Kalkınca da sana canımı feda edeyim
Sayfa 55
624 syf.
·
Puan vermedi
#kübranınkitabı bugün size okurken çok üzüleceğiniz dram dolu bir kadının hikayesi ile geldim ,aslın da günümüz de o kadar çok yaşanan bir durum ki malesef coğrafyamız da kadın çok değersiz ,Gülnazın Urfa dan istanbula uzanan hikayesini ağlayarak okudum öyle uzun kitap olduğuna bakmayın hikaye size kendini o kadar güzel okutuyor ,yazarımızın kalemine o kadar akıcıki.Ama okuyup ağladıkça yazarın kitabın adını neden böyle koyduğunu anlıyorsunuz ,aslında şuan aynı şeyleri yaşamaya mecbur kadınların sesi olmuş bence. Gülnazın eşi Pis ,sapık biridir (adam demek istemedim) ve Gülnaz evlendiğin de çocuk yaştadır :( bu sapık (daha çok söz söylenir de ) küçük bi kıza tecavüz ediyor ve hapse giriyor ,diyorsunuz ki Gülnaz rahat eder edermi bu sefer de pislik kayınpederi rahat bırkamıyor Gülnaz da istanbula kaçmakta buluyor çareyi, ve kayınpederi 16 yaşındaki kaynı Bedrana onu öldürme görevi vermiştir ,Bedran bunu yapabilir mi? Yengesini seviyor mu ?ben daha fazla anlatmicam yorum yazarken bile sinir oldum siz bu sürükleyici kitabı ,bi kadının dramını okuyun ,sizce Gülnaz intikam alabilir mi ? Diyerek bi soru ile sizi meraklandırıp bitiriyorum yorumumu.. İbni Haldun’un dediği gibi :“ Coğrafya kader(mi)dir” “Kadın şiddetinin önüne geçebilmek için alınan önlemler vardı, ancak hepsi de boştu. Karakolun ön kapısından içeri alıyorlardı, arka kapıdan salıveriyorlardı.” Eğitimin olmadığı yerlerde, fırsatçılar, yalancılar, üç kağıtçılar mantar yerden fışkırır gibi toplumda kök salarlar. Bu kişilerin en önemli kaynağı dini kendi çıkarlarına göre yorumlamaktır.
Çırpınan Kadın
Çırpınan KadınOsman Akdere · Elpis Yayınları · 202319 okunma
Bu memlekete, bu cennet yurda can feda... ilerliyecek. Ah Atatürk ölmeseydi... Talihsiz millet. Efendim, biz pirinç ekmeği icat etmeden önce şu topraklar çöldü, i bataklıktı... Aaah Atatürk ölmeseydi. Köylü çırılçıplaktı. Bir lokma ekmeğe muhtaç. Şimdi ya? Şimdi ırgat olarak çalışıyor, bir. Başak topluyor, iki. Biz Çukurova'ya çeltik icat etmeden bunların kursağına bir tek pirinç tanesi girmemişti. Şimdi hangi eve girsen, bir kocaman pirinç çuvalıyla karşılaşırsın. Çeltik ihya etti bu memleketi. Buralar cibinlik mibinlik görmemişti.
Sayfa 24
Reklam
Bundan sonra ne ben sizi tanırım Ne de siz beni öpün olur olmaz Varsa yoksa her tarafımız sadrazam, his tarafımız pis cennet Hayır, sadece aklıma güvendiğimden bu sefalet Yoksa, elbette çoktan beridir çirkinim Çirkin olduğumuzdan sevişebildik yıllarca Bedenimi kıyasıya eskiten hikâye Bedenimi yeni baştan diken o esrar
144 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
Yapma be Orkun!
Merhaba; Orkun Uçar'a yine kızıyorum: metal fırtına ile rüştünü ispat ettin, Asi serisi ile umuyorum ki bilimkurgu ve fantastik roman konusunda ülkemizin en iyi yazarı olacaksın belki de ama... Şu mülteciler konusundaki sosyal medyada yer alan trollerden biraz farkın olsun: sen zekisin yahu, gün görmüş, dünya gezmiş, okumuş, yalamış, yutmuş birisin: troll gibi neden cümleler kuruyorsun, hem de bu kadar değerli bir eserin içinde? Yazık değil mi? Dahası siyasi sloganlar, muhafazakarları sürekli bir gömme, pis gösterme çabası. Niye yahu? İzmir'deyken hiç mi çevrende kitabına yansıyacak olay görmüyor ya da duymuyorsun? Neden illa "kurguna" muhafazakarları ekliyorsun? Yok mu çevrende? Var... Neden yazmıyorsun? Neyse... Kitaba gelince: daha önceki Kült adlı eseriyle karşılaşmak sürpriz. Karakter betimlemeleri yetersiz, Ercü karakteri iyi anlatılmış, betimlemeler kötü, polisten kaçma hikayesi daha derinlemesine anlatılabilirdi, dil yalın ancak her kitabında aynı kelimeler artık eski Türkçe, gerçek Türkçe'den de bir şeyler eklesen diyorum? Hikaye maceracı bir şekilde iyi anlatılmış, senaryosu olsa izlenirdi dedirten türden... Yazarın hayranları mutlaka okusun... Ancak yazar şu saplantılarından kurtulmalı ya da eserlerine yansıtmamalı diye düşünüyorum. Daha fazlasını bloğumda yazmıştım: hknkr.com/absentium-yazar... iyi okumalar.
Absentium: Yazarın Dönüşü
Absentium: Yazarın DönüşüOrkun Uçar · Antares · 202032 okunma
Hırsız
Kırık, belalı, yılgın, belki de birazcık mutlu bir ses: "Benim," dedi. "Beni tanımadın mı?" Sonra da çabucak ekledi: "Borcumu ödedim." Son sözcükler birer zafer türküsü gibi çıktı ağzından. Koşarak bir anda karanlığa karıştı. Sabahleyin onu köprünün altında Güvercini maviye, hem de masmaviye boyar gördüm. Teknenin ucunda ak Güvercin öyle şanlı duruyordu. Beni görünce şöyle içten, ışık gibi candan güldü. "Merhaba," dedim. "Merhaba," dedi. Bıçkın, kurnaz, yenmiş, sevinçliydi. Merhaba! Merhaba bre Çakır!
Hırsız
İşte bunu yazamam. İşte buna dilim varmaz. Kahrolurum. Çakırın bir hırsızlıktan dolayı tutuklandığını gazeteler yazdı. Tam da Nusret Beye geldiği gece, belki Nusret Beyin evinden çıkar çıkmaz tutuklanmıştı. Mahpushaneye gittim. Çıkmadı. Ona biraz para, sigara bıraktım. Bir daha da aramadım, arayamazdım. Birkaç gece karanlıkta bizim evin köşesinden, ben gelirken birisinin kaçtığını gördüm. Bir anlam veremedim, aldırmadım. Ya da polis sandım. Bana gözükmek istemeyen. Sonra bir gece karşıma birden dikiliverdi: "Kim o?" dedim. "Sen kimsin?"
Reklam
Hırsız
"Hiçbir şey demem. Bir daha kimse gırtlağını sıkmayacak." Nusret Bey bir kurtuluş ohu çekti: "Sıkmayacak," dedi. Ben inanmıyorum. Nusret Beye de, kendime de. Çakır kimsenin boğazını sıkmaz. Çakır ekmek yediği sofraya bıçak sokmaz.
Çok karanlık vardı. Seni Nusret Bey arıyor, dediler. Gittim, önünde bir mor binlik duruyordu. "Biraz önce Çakır geldi," dedi. "Konuşmadı, merhaba demedi. Başı yerdeydi. Eli kanıyordu. Kulağı da kanıyordu, yırtılmıştı. Dizlerine kadar çamura batmıştı. Zayıflamış bitmişti de ... Şu binliği uzattı ağır ağır ... Uzatır uzatmaz da arkasını döndü, yürüdü gitti. Ta avludan, sağ ol Nusret Bey bana iyilik ettin, dediğini duydum. Ne dersin?
Hırsız
"Mümkünü yok, Nusret Bey," dedim. "Senin yüzüne utancından bakamadığından evini barkını koydu da gitti. Borcunu ödeyebilseydi gider miydi sanıyorsun?" dedim. "Gitmezdi," dedi Nusret Bey. Sonra kayığı da, Çakırı da unuttu Nusret Bey. Ondan söz açarken gözlerinin içi gülüyordu Nusret Beyin: "Sayesinde bir balık yedik Çakırın, bir balık yedik. .. Bir balık. Kayık ona anasının sütü gibi helal olsun," diyordu.
Hırsız
Bir süre sonra da Çakır ortadan silindi gitti. Evine vardım kimsecikler yoktu. Ne karısı, ne çocukları ... Kapıda kocaman bir asma kilit asılıydı. Nusret Bey: "Gece, yağmur yağarken, çok karanlıkta, iki kere bir adam gırtlağıma sarıldı, boğuştuk. Az daha beni boğuyordu, ikisinde de ayağı kaydı, sonra da kaçtı. Elleri Çakırın ellerine benziyordu," dedi
Hırsız
Neden sonra kayığın gene eski yerine çekildiğini fark ettim. Ne olmuştu acaba? Çakırın benimle karşılaşmak istemediğini de fark ettim işte bu sıralar. Ben denize gelsem o ne yapıp ediyor, bir yandan bana gözükıneden kayıveriyordu. Üstü başı da gene dökülmeye başlamıştı. Nusret Beye de uğramıyormuş. Son geldiğinde: "Sana borcumu ödeyernedim Nusret Bey, aaah! Bu olacak iş mi? Balık çıkmadı, attığım taş, dediğim kuşu vurmadı. Kusura kalma Nusret Bey," demiş, başı yerde çekmiş gitmiş
841 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.