Döneminde ve sonrasında kıymeti bilinmeyen yazarlardan Sevim Burak.
1965’te yayımlanan “Yanık Saraylar” yazarın ilk kitabı.Yayımlandığı dönemde oldukça ses getirmiş fakat öyküler yeterince anlaşılamamış.Yazar, bu eseriyle Sait Faik Öykü yarışmasına aday olmuş ama yarışmayı kazanamayınca küsmüş ve on yedi yıl boyunca hiç eser yazmamış.
İki kez okudum ben bu öyküleri. O yıllarda bu kadar sıra dışı bir esere imza atan yazara haksızlık edildiğini düşündüm.
Sevim Burak, “Yanık Saraylar’ı adeta edebiyat laboratuvarı gibi kullanmış.Her bir öyküde farklı bir teknik denemiş.Anlatmak istediklerini görsel ögelerle süslemiş, kelimeleri kesip biçip onlarla adeta resim yapmış. Görsel bir şölen ortaya koymuş.Postmodernizmin ve sürrealizmin izlerine rastlanan öyküler gerçeğin sınırlarını zorlamış.
Anlaşılması zor öyküler yazmış yazar. Anlatıları okurken bir rüyanın içinde dolaşıyor gibiydim. Hikâyeleri anlamak için onun biyografisine de bakmak gerek.
Yahudi bir anne ve Müslüman bir kaptanın ikinci çocuğu Sevim Burak. Babası ve annesinin evliliği, mensup oldukları farklı dinlerden dolayı onaylanmamış.
“Ah Ya Rab Yehova” öyküsünde kutsal kitaplara özgü üslupla(Tevrat) annesi ve babasını anlatmış yazar.
Öykülerinde bir yere dahil olamayan insanları, sesini duyurmaya çalışan kadınları yazmış. Kurulu düzene itirazını sessizce yapmış. Edebiyata bu kadar katkı sunan bir yazarın bu denli arka planda kalmasına benim de itirazım var. Dilim döndüğünce, kalemim yettiğince Sevim Burak’ı genç kuşaklara anlatmaya çalışacağım.