Bir bendin seli tutması pek heyecanlı bir seyirlik değildir. Ama bu bendin inşası daha önemli bir haber olabilir. Futbol maçları gibi hareket dolu olayların satranç maçları gibi sesiz olaylara göre televizyonda çok daha fazla eğlence sağlayacağı gibi, isyanlar, bombalamalar, kaçırmalar, depremler, katliamlar ve diğer şiddet dolu eylemler de birbirlerine yardım eden insanlar veya şiddeti önlemek için çalışan insanlar hakkındaki hikâyelerden çok daha fazla yer bulur basında. Haber ajansları muhabirlerini çok daha önemli olayların yaşanıyor olabileceği okullar, kiliseler ve araştırma laboratuarlarına değil mahkemeler, spor alanları ve polis karakolları gibi ”aksiyon merkezleri"ne yerleştirir. İşte böylelikle yerel haberler spora, okulların finansmanı veya barınma gibi sorunlardan sekiz kat daha fazla yer ayırırır ve ülke çapında yayın yapan televizyon kanalları da şahısların şiddet dolu hareketlerine odaklanır-teröristler, protestocular, grevciler veya polis-çünkü şiddet dolu hareketler, sakin ve düzgün bir şekilde hareket eden insan görüntülerinden çok daha heyecanlı bir seyirliktir.
Bu da açıkça gösteriyor ki medya en temel inanç ve fikirlerimizîn bazılarını etkilemekte; bizi reklamı yapılan bir markayı almaya yönlendirebiliyor veya başka insanların yok edilmesini desteklememize yol açabiliyor. Bazen rasyonel varlıklar olarak davranabildiğimiz doğru; meselâ medya bir konuda kapsamlı bir tartışma başlattığında ve bu konuda düşünmeye sevk edildiğimizde. Ama durum her zaman böyle olmuyor. Bazen meselenin sadece bir yönünü duyup alternatifleri araştırmaya vakit ayırmayabiliriz; böyle durumlarda beynimizi kullanmadan hareket edip bize söylenene inanma ihtimalimiz yüksek. Bazı başka durumlarda medya bizimkinin karşıtı bazı fikirler sunabilir; bu durumda ya fikirlerden kaçınır yahut kendimizi bu fikirlerin yanlış olduğuna ikna ederek, kendi görüşümüze daha sıkıca bağlanabiliriz. Kitle iletişim araçlarının nasıl ikna ettiğini anlayabilmek için, bize iletilen şeye verdiğimiz kognitip tepkileri/idrak tepkilerini anlamamız gerekir -yani mesajı görüp duyarken kafamızdan geçen düşünceleri. Diğer bir deyişle, tesir altında kalma mesajın alıcı tarafından nasıl anlamlandırıldığı ve mesaja nasıl tepki verildiğine bağlıdır. Bu da kişi, durum ve yapılan çağrıya göre değişebilir. Sözün gelişi, bazen ne söylendiği hakkında dikkatlice düşünürüz; bazen çok az düşünüp baştan sahip olduğumuz Önyargılarımızı takip ederiz; başka zamanlar da duygularımıza -korkularımıza,umutlarımıza ve güvensizliklerimize yenik düşeriz; bunlar o derece etkilidirler ki, yapı yetimizi çalışamaz hale getirirler.
Reklam
Hemen hemen bütün çağdaşlarımızın kabul ettiği “eşitlik” gibi, “ilerleme” gibi veyâhut diğer bütün “laik dogmalar” gibi, -ki bunların ekserîsi XVIII. asır boyunca net bir şekilde formüle edilmeye başlanmıştır- bir fikirle karşı karşıya kaldığimız zaman, böylesine fikirlerin kendiliğinden doğduğunu kabul etmemiz imkânsızdır. Bunlar kısaca
Bir ucundan biz de tutalım!..
~•~ İslam’a hizmeti, İslam’a hizmet maksadıyla tesis edilmiş kuruluşları niye üç-beş kişiye havale edip de kendimiz sadece bunun propagandası veya reklamı üzerinden yaşamayı uygun buluyoruz? ~•~
Dursun ve diğer yazarların kitaplarına uzun bir değerlendirme
Son bölümde, İslâm'a yönelik eleştirel görüşleri üzerinde durduğumuz Turan Dursun ve Erdoğan Aydın'ın genel olarak eleştirilerinin niteliği, temel görüş ve iddialarının düşünce tarihindeki yeri ve günümüzdeki anlamı ile vardığımız sonuçlar ve önerilerimizüzerinde duracağız. Şunu da belirtelim ki, yazarların eleştirileri, sadece kendi görüşlerini
İzzetbegoviç
İzzetbegoviç'in İslam Deklarasyonu 1970 yılında Yugoslavya™ yayımlandığında, yetkililer bunu Şeriat yasasının Bosna'ya getirilmesi için bir çağrı olarak yorumladı ve yayını yasakladı. 1983'te İzzetbegoviç ve birkaç köktendinci Müslüman, darbe planlamak ve "İslami propaganda" yapmaktan tutuklandılar
Sayfa 162Kitabı okudu
Reklam
303 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.