Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kant
Zira bir şeyi bilmek demek, bizde mevcut olan temsillere anlaşılır form vermek demektir. Oysa Tanrı hakkında bunu söylemek mümkün değildir. Ancak o, Tanrı'yı bilemeyeceğimizi söylerken, ontolojik bakımdan bir başka gerçeği de ifade etmektedir. İman ile bilgiyi tamamen birbirinden ayırmak, fenomen ve numen dünyasını da bütünüyle ayırmak anlamına gelmektedir. Bu ayrım da, zımnen Descartes'ın ruh-beden ayrımına ya da Platon'un idealar ve fenomen- ler dünyası ayrımına geri göndermektedir. Her ne kadar Kant, Descartes'ın ontolojik kanıtını önemli bir yerden yakalayıp eleştirse de, kendisinin iman ve bilgi dünyasını kesinkes birbirinden ayırması, ontolojik bakımdan bir kırılmayı ihtiva etmektedir.
Kemal Sayar
Kemal Sayar
: Deskartes, ruh ve bedenin birbirinden ayrı olduğunu söylüyor ve kartezyen ikilikten bahsediyor. Oysa ruh ve beden birbirine kenetlenmiştir. Bedendeki sıkıntı ruha tesir eder, ruhtaki ise bedene. Descartes'in "Düşünüyorum, o halde varım," sözünü yeni psikolojik mefhumlar "Hissediyorum, o halde varım," olarak değiştiriyor. Asıl mesele kalptir . Hissetmeyen insan yoktur. Psikosomatik, bütüncül bir tıp anlayışını bize anlatan bir şey. Psikosomatik dediğimizde insan ruhunun bedeniyle bütün olduğunu, ayrışmazlığını konuşuyoruz. Neyzen Tevfik'le bitirelim: "Bir hazakatzedeyim, midemi tıp tepti benim Kırk katır tepse yıkılmazdı şu aciz bedenim."
Sayfa 52
Reklam
Oysa ruh ve beden birbirine kenet­lenmiştir. Bedendeki sıkıntı ruha tesir eder, ruhtaki ise bedene. Descartes'ın "Düşünüyorum, o halde varım," sözünü yeni psiko­lojik mefhumlar "Hissediyorum, o halde varım," olarak değiştiri­yor.
İbn Sina "Ruh bedene taalluk etmektedir" diyor. Ayniye diye çok ayrıntılı bir kasidesi var orada ruhu bir ruhani güvercine benzetiyor. O gü­vercin geliyor ve bedene konuyor. Onun felsefesinde de ruh ve beden ayrımı söz konusudur. Be­denin anne rahminde cenin şeklinde bulunduğu ve çeşitli aşama­lardan geçtiği sırada ayette de geçen ilahi ruhun üflenmesiyle nef­sin oluştuğu söyleniyor. İbn Sina'nın görüşü bu şekildedir. Aristo da böyle düşünüyordu, Eflatun da böyle düşünüyordu. Batı felse­fesinde bu düalizmi çok açık hale getiren kişi meşhur Fransız fi­lozofu Rene Descartes oldu. Descartes "Düşünüyorum öyleyse varım." dedi. Böylece insa­nın temelini düşünce olarak gördü. Düşünce ise bedene ait değildi. O, bu sözüyle "ben düşünceyim" demiş oldu. Descartes'in düşün­ceyle başlarken başlangıçtaki sorunu bedene ulaşamamış olmasıydı. Çünkü düşünme dışındaki her şeyden şüphe etti. Sonra mademki şüphe ediyorum, şüphe etmek bir düşüncedir. Şüphe ettiğimden şüphem yok. Şüphe ettiğime, yani düşündüğüme göre o halde ben varım dedi. Böylece felsefesinin temelini düşünce üzerine kurdu.
Sayfa 111
Ruh bedenden ancak organlarının tamamı bozulduğunda bütünüyle ayrılır.
Beden birdir ve birbiriyle öylesine ilişkili olan organlarının düzenlenişi sebebiyle -ki içlerinden biri çıkarıldığında bu tüm bedeni işlemez kılar- bir şekilde bölünemezdir; yine ruh da öyle bir doğadadır ki ne uzamla ne de boyutlarla ya da bedeni oluşturan maddenin herhangi bir özelliğiyle ilişkisi vardır, ruh ancak bedenin organlarının oluşturduğu bütün bir toplulukla ilişkilidir.
Res Cogitans...
Descartes'in düalist temel anlayışına göre insan, iki özün birleşiminden oluşur: Ruh ve beden. Ruh, bedenin etkilerinden kurtulabilir, zira kendi kendisine yeterli bir yapıdadır. Ben düşünerek varım, aslında ben, düşünme fiilinden oluşuyorum. Öbürüyle, yani bedenle ( bu beden beni duyusal algılara, arzulara ve tutkulara kenetler) birleşiğim ama bir değilim. Düşünürken, bedensiz olarak bir bütünüm aslında.
Reklam
Spinoza kartezyen anlamda ruh ve bedenin birliğine karşı güçlü bir hamle yapar. "Merak etmeden duranıyorum, açık ve seçik kavrayamadığı bir şeyi olumlamamayı kural sayan, epey sıklıkla muğlak şeyleri okült niteliklerle açıkıyorlar diye Skolastiklere sataşan bu filozof (Descartes) ökült niteliklerden daha okült varsayımlar ileri sürmekten pek memnun. Ona sorarım, ruh ve bedenin birliğinden ne anlıyor? Bir parça uzamla sıkı sıkıya birleşmiş düşünceden hangi açık ve seçik fikri edinebilir? Bari bu birliği akabindeki neden ile açıklasın isterdim. Ancak felsefesinde ruh ve beden arasındaki ayrım öylesine uç noktada ki, ne bu birliğe ne ruhun kendisine belli başlı bir neden isnat edemezdi; evrenin nedenine, yani Tanrıya başvurmaya mecbur kalmış olmalı.
Sayfa 38 - SpinozaKitabı okudu
Descartes'ın bahsettiği ruh ve beden birliği açık ve seçik bir düşünce değil. Hatta bu birliğin tecrübede bize gösterildiğini dahi söyleyemeyiz. Çünkü tecrübe bize katiyen ruhun ve bedenin hallerinden başka bir şey göstermez. Eğer ruh ve beden arasında gerçek bir etkileşim yoksa, ama eğer öbür yandan ruhun ve bedenin halleri birbirlerine kesinkes denk düşüyorlarsa, bu denkliği nasıl açıklamalı? Tüm gerçek etkinliğin bir nedensellik belirttiğine ve tüm nedenselliğin Tanrıda bulunduğuna dikkat çekmek yeterli olacaktır. Eğer Tanrının yaratma etkinliği itibarıyla ruhun ve bedenin varlıklarının farkına varıyorsak, eğer Descartes ile birlikte varlıkların istikrarını bu sefer aynı ancak sürekli, yenilenmiş yaratıcı eylem sayesinde açıklıyorsak, aynı türden bir eylem ile uzamda yaratılan hareketlerin ve ruhta yaratılan duyguların farkına varmalıyız. Başka bir deyişle Malebranche için nedensellik yaratım anlamına gelir. Bundan ötürü bütün nedensellik Tanrıda bulunur. "Hiçbir şey düz bir zemindeki bir küreden daha hareketli değil; ancak hayal edilebilecek kuvvetlerin hiçbiri, eğer Tanrı müdahale etmezse, küreyi sarsamaz.
Sayfa 36 - MalebrancheKitabı okudu
Platon'un dikotomisinde beden geçici, maddeye formunu ve hareketini veren ruh ise bedensiz ve ölümsüzdür. Üstün, rasyonel ruhlar soylu sınıftan erkek bedenlere daha doğmadan önce verilmiş durumdadır. daha aşağı ruhlar da diğer daha aşağı bedenlerle ilişkilendirilmiştir. Aristoteles, ruhu bedenin içine yerleştirir ancak onun ayrı ve maddesel olmayan doğasını muhafaza eder. Descartes ise ruhun ebedi, doğaüstü yapısını korurken bedeni bir makineye dönüştürmektedir.
Sayfa 162Kitabı okudu
Ve böylelikle, matematiksel doğrulardan ya da ona apaçık görünen şeylerden en ufak bir kuşku duyulmaz. Bunun üzerine, kuşkunun diğer nedenlerini ortadan kaldırmak için, nasıl zaman zaman yanılgıya düştüğümüzü sorgulamaya koyulur. Bunun nedeninin özgür istencimizi yalnızca karışık bir biçimde algıladıklarımızı bile onaylamak için kullanmamız olduğunu bulur bulmaz, bundan hemen, yalnız açık ve seçik algıladıklarını onaylaması durumunda ileride kendini yanılgıdan koruyabileceği sonucunu çıkarabildi. Bu, herkesin kendi başına kolaylıkla elde edebileceği bir şeydir, çünkü istencini denetleme ve böylelikle anlayış gücünün sınırları içinde kalmasını sağlama gücü vardır. Ancak, erken yaşlarımızda, kolaylıkla kurtulamadığımız birçok önyargıyla doldurulmamız nedeniyle, onlardan kurtulmak ve açık ve seçik anladığımızın dışında hiçbir şeyi kabul etmemek için, tüm düşüncelerimizin kendilerinden bileştirildiği tüm basit nosyonları ve ideaları saymaya ve onları tek tek incelemeye geçer. Böylece, onların her birinde açık ve bulanık olanı gözlemleyebilecektir. Çünkü böylelikle, açık olanı bulanık olandan kolaylıkla ayırt edebilecek ve açık ve seçik düşünceler oluşturabilecektir. Dolayısıyla, ruh ve beden arasındaki gerçek ayrımı, duyularımızdan gelenler içinde açık olanı ve bulanık olanı ve son olarak, rüyada olmanın uyanıklıktan ayrıldığı yeri kolaylıkla bulacaktır. Artık, ne uyanık olduğundan kuşku duyabilir ne duyuları onu yanıltabilir. Böylelikle, kendini sıralanan kuşkulardan kurtarır.
Reklam
Geliyor gelmekte olan.. yavaş yavaş .. alıştıra alıştıra.... Çakall Rene
Düşünüyorum öyleyse varım doğrusunun kuşkucuların tüm aşırı varsayımlarıyla sarsılmayacak kadar sağlam ve güvenli olduğunu belirlerken, bu doğruyu, araştırdığım felsefenin ilk ilkesi olarak hiçbir kuşkuya düşmeden alabileceğime karar verdim. Sonra, ne olduğumu dikkatle inceleyerek, ** hiçbir bedenim olmadığını, bulunabileceğim hiçbir dünya, hiçbir yer olmadığını varsayabileceğimi, ** ama buna göre varolmadığını varsayamayacağımı, tersine başka şeylerin doğruluğundan kuşkulanmayı düşünüyor oluşumdan varolduğum sonucunun apaçık ve kesin bir biçimde ortaya çıktığını, oysa düşünmeyi bıraksaydım tasarladığım tüm başka şeyler doğru olsalar bile varolduğuma inanmam için elimde hiçbir neden bulunmadığını görerek, tüm özü ya da doğası düşünmekten başka bir şey olmayan ve varolmak için herhangi bir yere gereksinimi olmayan, herhangi maddesel bir şeye bağımlı olamayan bir töz olduğumu anladım. Öyle ki bu ben yani kendisiyle neysem o olduğum ruh, bedenden tümüyle ayrıdır, hatta bedenden daha kolay tanınır ve beden olmadığında bile o kendisi olmaktan çıkmaz.
Ruh
Önce kendimi bir yüze, ellere, kollara sahip ve tıpkı bir kadavrada olduğu gibi "beden" şeklinde adlandırdığım et ve kemikten müteşekkil bir sistemin içinde buldum. Öte yandan beslendiğimi, yürüdüğümü, hissettiğimi, düşündüğümü ve tüm bu eylemlerimi ruhla ilişkilendirdiğimi görüyordum.
181 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.