"İnsanı en çok yaralayan şey fiziksel acı değil, haksızlığın, mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır." • Viktor Emil Frankl
IZDIRAP ve SIKINTI FARKI
Arthur Schopenhauer, dünyanın en üzücü cümlesini şöyle kurmuş: "Tüm hayatımız bir sağa bir sola giden sarkaç gibidir. Izdıraptan sıkıntıya, sıkıntıdan ızdıraba..." Izdırap, bizde olmayan bir şeyi arzu etmektir. Sıkıntı, arzu edilen şeye ulaşıldığında arzunun ortadan kalkmasıdır. İşsizin ızdırabı, çalışanın sıkıntısı... Aşk acısının
Reklam
İçimde özlemini çektiğim şey arzulardan ziyade, arzulama arzusuydu; daha güçlü, daha bağımsız, daha tutkulu, daha doyumsuz istek duyma,daha yoğun yaşama, belkide acı çekme ihtiyacıydı. ... Varoluşumdan bütün çelişkileri uzaklaştırmıştım ve bu çelişki yokluğu canlılığımı söndürüyordu. İsteklerimin giderek daha da azaldığını ve zayıfladığını,duygularıma bir tür donukluğun yerleştiğini görüyordum; belki de en iyisi şöyle ifade edecek olursam, bir tür ruhsal iktidarsızlık ve yaşamda tutkuyla yer alabilme yetersizliği hissettiğimi söyleyebilirim.
Sayfa 7
Ne kadar aptalca bir önerme :D
“İster bedensel olsun, ister ruhsal, her büyük acı, neyi hak ettiğimizi bildirir; çünkü onu hak etmeseydik, bize gelemezdi.” Schopenhauer - İstenç ve Tasarım Olarak Dünya, 2, 666).
Sayfa 39 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden sadece beş kişi Profesör olmama olumsuz oy vermişti ve bu red oylarını kadın olduğum için değil, solcu olduğum için vermişlerdi" diyorum. Feministler, "kadının toplumda yeri yok" diyorlar. Bense gerçek bir sosyalizmin bu duruma çare bulacağına inandığım için "bu bir kadın sorunu
Sayfa 120 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
... Ruhsal hastalıklara çare bulan bir kitap
Rus yazar Tolstoy kısaca kendi hayatını anlattığı "İtiraflarım" adlı kitapta; küçükken dini bir eğitim aldığını, fakat koleje gittiğinde öğretmenlerin ve eğitimin tesiriyle ateist olduğunu, sonra da her türlü günahı işlediğini anlatır. Tolstoy, "İki olay benim gözümü açmama vesile oldu" diyor. Birinci olay, Paris'e yaptığı bir yolculukta bir mahkûmun giyotinle idam edilmesini görmesi, ikinci olay da genç yaştaki kardeşinin bir hastalıktan dolayı acı çeke çeke ölmesidir. Tolstoy kendi kendine, "Ölüm diye bir şey var. Fakat niçin var?" sorusunu sorar. Tabii bu sorular, "Hayat niçin var? Hayatın amacı nedir? Niçin yaşıyorum?" sorularını da çağrıştırır. Allah'a inanan bir kişi için bu soruların cevabı kolay ve basittir. Fakat Allah'a inanmayan biri için bu sorulara cevap bulmak zordur. Tolstoy, "Başlangıçta bu sorular bana çocukça geldi, fakat daha sonralan dünyanın en mühim sorularının bunlar olduğunu gördüm diyor. Ve şöyle devam ediyor, "Bu soruların cevabını bulmak için felsefeye ve bilime müracaat ettim. Onlar bana dediler ki: Bize istediğini sor. Yıldızları, hayvanları, bitkileri her şeyi sor. Fakat bunları sorma. Çünkü bu soruların cevabı yok dediler." Tolstoy, bu sorulann cevabını bulamadığından depresyona girdiğini, hatta kaç defa intiharı düşündüğünü, fakat "İleride bunlardan kurtulurum" düşüncesiyle kendini tuttuğunu söylüyor. Nihayet üç yıl süren bu depresyonlu dönemin ardından güçlükle Allah'a inanır ve o hallerden kurtulur.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.