Milyarlarca insanın, beş duyusuyla evrende yarattığı bu kumdan kaleye biri çomak sokarsa ne olur? Biri, şiddetli bir rüzgar çıkarır; içinde yaşadığımız bu kumdan kaleyi darma duman ederse ve içinde sağ kalan tek şey, bizim şahitliğimiz olursa hangi mahkeme bizi dinler?
İnsanların elinden yasalarını, evlerini, hukukunu, yemeğini, parasını, sağlığını, halkını ve hakkını alırsan geriye kaç kuruşluk uygarlık kalır?
Paylaşımın, sistemin, adaletin, anlayışın ve dayanışmanın olmadığı yerde; ilkelliğin, salyalarını akıta akıta ısırıklar kopardığını görmez miyiz kalplerimizden? Bireyciliğin bencil kaygıları, bir kara delik olup yutmaz mı elimizde avucumuzda ne varsa? İnsanlar, yemek yerine umut tüketmeye başlarsa kim dindirebilir cılız ruhlarımızdaki vahşi acıyı?
Karanlık bir dünya ya da beyazlara bürünmüş bir körlük, ikisi de kaybolmak için yeterli.
Jose Saramago, bulaşıcı bir körlüğün tüm insanlığı nasıl etkilediğini tüm dehşetiyle aktarırken ben de gören gözlerimizin evrendeki her dehşete nasıl kör kalabildiğini kaygıyla anımsadım.