İslam topraklarına gezip gören Frenklerin seyahatnamelerinde rastlanılan bir şikayettir: Bu ülkede saat kulesi yok! Sonra bir sebep ararlar buna: Çünkü bu ülkede zamanı günde beş vakit ezan belli eder.
Sayfa 337Kitabı okudu
Sabanın saat 10'u... Hapishanenin önündeyim. Içinde, unutulmuş insanların hayaletleri gezen bir ortaçağ kalesi..
Sayfa 7
Reklam
"Baktım saat kulesi orda,akrep altıda Baktım insanlar eski yaşamalarında Baktım bir şarkı almış gidiyor dudaklarımı Gölgemi gördüm de yerde, seni hatırladım"
Sayfa 281Kitabı okudu
Nişancı hipotezinde, iyi bir nişancı her on santimde bir delik açan bir atışla hedefi vurur. Farz edelim ki bu hedef düzlemi üzerinde iki boyutlu zeki canlılar yaşıyor. Onların bilim insanları evreni gözlemledikten sonra bir yasa keşfediyor: “Her on santimde bir evrende bir delik vardır.” Hâlbuki evrenin değiştirilemeyen bir yasası için nişancının anlık merakının sonuçlarını göz ardı etmiş oldular. Diğer taraftan, çiftçi hipotezinde biraz daha korku filmi tadı vardı: Bir çiftlikte birkaç tane hindi vardır. Bilim insanı olan bir hindi, hiç değişmeyen bir şablon tespit ediyor ve şu keşfi yapıyor: “Her sabah saat ll’de yemek geliyor.” Bilim insanı olan hindi bir Şükran Günü sabahı bu keşfi diğer bütün hindilere duyurur. Ama o sabah saat 11 ’de hindilere yem vermek yerine, çiftçi gelip tüm kümesi öldürür.
Sayfa 76
Mesudiye faciasında şehid düşen denizcilerden biri olan Langazalı Mahmut'un eşi Hatice Hanım, bu acıyı ömür boyunca unutamadı. Okuma yazması olmadığı halde eşinin yazdığı tüm mektupları satır satır ezberlemişti. Bir süre sonra memleketi Adapazarı'nı terkederek eşinin vefat ettiği Çanakkale'ye yerleşti. Her gün sabah namazını kıl- dıktan sonra evinden çıkarak Saat Kulesi'ne doğru yürürdü. Çimen- lik Tabyası'nın hemen yanındaki Donanma Bahçesi'nde bir masaya otururdu. Kilitbahir'e doğru bakarak sanki eşiyle dertleşirdi. Bu du- ruma alışkın olan görevliler Hatice Hanım üşümesin diye sıcak çay- lari peş peşe getirip sessizce uzaklaşırken o dertli kadın yıllar sonra sadece oğlunun da babası gibi denizci olup Çanakkale gemisinde görev yapmasında teselli bulmuştu. Yıllar boyunca dökülen saçları- ni ve dişlerini bir kutunun içinde biriktirdi. Bir gün bu duruma içer- lenen oğlu Orhan,"Anne neden bunları böyle biriktiriyorsun?" diye sorunca aldığı cevap ibret vericiydi: "Oğlum, tüm bunlar ahirette babana sadakatime şahitlik edecekler!" Aile, Soyadı Kanunu çıkınca da Çanakkale soyadını aldı...
Pablo Neruda, ölümünden bir iki saat önce, başında bekleyenlere 'Yatağımı pencerenin önüne götürün, dalgaların sesini duymak istiyorum...' demişti. Külebi, "Yastığımı yükselt, Adnan, ağaçlara bakmak istiyorum..." dedi.
Sayfa 105 - Can
Reklam
844 öğeden 661 ile 670 arasındakiler gösteriliyor.