Ben düşüncede
Yeryüzünü dolaşıyorum
Sen düşünde
Gökyüzünü
Sabah yıldızı
Haritalar çiziyor ruhum
Acının utancin hincin ve hüznün haritalarını
Umut dağları yükselmese
Muştu, nehirleri beklemese
Denizler denizlere direnmese
Yağmur ağaçlara örtünüş
olmasa
Küller içinde çıkmasa
Yepyeni ve güçlü hakikatlerin hayalleri
Hayatın yükünü kim taşıyabilir
Sevgili
Sabah yıldızı
Oyun bitmedi.
Bitti sanılan bu yerde
Yeniden başlayacak
İndi sanılan bu perde
Yeniden açılacak
Onların istediği gibi değil
Kaderin istediği biçimde
Kan seli olarak değil
Gül sağnağı halinde
Ve yeniden
O anneler o sevgililer
Geri gelecekler
Ve o aydın o yiğit çocuklarını getirecekler
Senin kurşunla yaralanmış
Kana batmış gözlerini
Ruhlarından akan
Ak ve billûr
Bir kevserle yıkayacaklar
Gök gök olacak
Yer yer olacak
Ve yeniden başlayacak maceramız
Dünya ve âhiret hayatımız
"1940 Mayıs'ından sonra iyi günler tepetaklak oldu :
Önce savaş , ardından teslimiyet , Almanların egemenliği ve biz Yahudiler için sıkıntılar başladı. Yahudi kanunları birbirlerini izledi ve özgürlüğümüz epey kısıtlandı.
Yahudiler Davut yıldızı taşımak zorundalar,
Yahudiler bisikletlerini teslim etmeliler,
Yahudiler tramvaya binemezler,
Yahudiler özel dahi olsa bir arabaya binemezler,
Yahudiler sadece öğleden sonra 3 ile 5 arasında alışveriş yapabilirler,
Yahudiler yalnızca Yahudi berberine gidebilirler,
Yahudiler akşam 8den sabah 6ya kadar sokağa çıkamazlar,
Yahudiler tiyatro,sinema ve diğer eğlence yerlerinde duramazlar,
Yahudiler yüzme havuzuna , hatta tenis kortuna , hokey ve diğer spor alanlarına gidemezler,
Yahudiler kürek çekemezler,
Yahudiler halka açık yerlerde spor yapamazlar,
Yahudiler akşam 8'den sonra tanıdıklarıyla bile bahçelerinde oturamazlar,
Yahudiler Hristiyanların evine giremezler,
Yahudiler Yahudi okullarına gitmek zorundalar...
Hayatımız o yasak bu yasak diye böyle devam etti. Jacque bana her zaman şöyle der :
'' Artık bir şey yapmaya cesaret edemiyorum,çünkü yasak olmasından korkuyorum.''
Tesadüf seni önüme çıkarmasaydı, gene aynı şekilde, fakat her şeyden habersiz, yaşayıp gidecektim. Sen bana dünyada başka bir hayatın da mevcut olduğunu, benim bir de ruhum bulunduğunu öğrettin.
Bütün dünya mahkûm gibi
Yalnız sen hürsün sabah yıldızı
Bizim zincirle bağlı her yanımız kolumuz kanadımız
Yalnız sen özgürsün sabah yıldızı
Güneş bile lekelenmiş
Yerden yükselen dumanlarla
Ay paslanmış
Geceden sisler ve puslarla
Yalnız sen saf lekesiz ve mâsum
Yalnız sen tertemiz
Gecenin eremediği
__
Ruhbilimcilerin dediğine bakılırsa hayatta öyle anlar vardır ki, günaha –ya da toplumun günah saydığı şeylere– duyulan tutku kişinin huyuna öylesine el koyar ki, bedenin her lifi, beynin her hücresi sanki ürkünç itkilerle ayaklanır. Böyle zamanlarda kadınlar ve erkekler iradelerinin bağımsızlığını yitirirler. Kurgulu birer makine gibi kendilerini bekleyen sona ilerlerler. Seçme yeteneği ellerinden alınmıştır. Vicdan öldürülmüştür, varsa da salt başkaldırıya çekicilik katmak dikbaşlılığı sevimli göstermek için yaşamaktadır. Çünkü bütün günahların kaynağı, dinbilimcilerin bıkıp usanmadan söyledikleri gibi, büyük sözünden çıkmaktır. Günahın sabah yıldızı olan o yüce ruh cennetten kovulduysa isyankâr olduğu için kovulmuştu.
__