Boşluk duygusu genellikle insanların hayatlarına ya da içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin etkili bir şey yapmaktan aciz olduklarını hissetmelerinden kaynaklanmaktadır.
Harbiyede ögrenciyken okulun sobaları yanmazdı. Bütün kış titreşir dururduk. Sonunda bir gün arkadaşlar beni müdüre çıkmak için temsilci seçtiler, izin aldık, müdürün huzuruna çıktık. Zülüflü İsmail Paşa adında bir saray adamıydı. Önce padişaha sonra müdüre dualarımızı sunduk, sonunda amaca geldik, işi anlatmak istedik, müdür daha ilk cümlede kükredi “ne soğuğu be nankörler, padişahımızın nimeti gözünüze dursun, görmüyor musunuz sobalar gürül gürül yanıyor, defolun” diye bağırdı. Hakikaten müdürün odasındaki sobalar gürül gürül yanıyordu, buram buram terliyordu, bütün okulun sobaları böyle yanıyor zannediyordu…
“İngilizlerle savaş halindeler ama, Shakespeare’nin eserini sahneye koyuyorlar ve alkışlayarak seyrediyorlar. Türkler sanatın milli sınırları olmadığına beni ikna ettiler. üstelik bunların hepsi savaş sırasında oluyor.”
Esasen bütün mesele yaptığımız seçimlerle ilgilidir. Türkiye’de yaşayan insanlar; bazı konularda özellikle de eğitimde, maalesef yanlış seçimler yapıyor.
Siyaset kısmen genetiktir. O gen sizde varsa gün gelir görev sizi çağırır… Belki üniversitede bir fizik profesörü olabilirsiniz, belki de bir gazeteci… Üstelik siyaset yapmayı isteyip istememeniz de önemli değildir, kendinizi aniden içinde bulursunuz.
Ekim soğuğu Ankara’yı sarmış olsa da huzur bulabildiği, nefes alabildiği tek yer burasıydı. Ne çok mücadele etmişlerdi bu şehirde… Ne çok sıkıntı ne çok sevinç yaşamışlardı.