Gençler bu kitaba başlıyorsanız öncelikle mendillerinizi ve kahvenizi hazırlayın... çünkü gözyaşı dediğimiz olay pıt pıt iniyor yanaklarınızdan anlamıyorsunuz. Neresinden başlasam bilemiyorum. Beni manevi ve duygusal açıdan çok etkiledi bu kitap. Her karakterin kendi içinden bir hikayesi var aslında. Kitap ilerledikçe aslında çok gitmenize gerek kalmadan belli ediyor ilk ve en özel kahraman kendini veee karşınızda Bailey... Kendisinin bir çesit kas hastalığı var ve sevdikleriyle paylaşacak sınırlı bir zamanı var. Bunu o kadar güzel degerlendiriyor ki. Kendisine dünyayı dar etmiyor bu durumundan ötürü yaşayabildiği kadar, yapabildikleri kadar seviyor hayatı, aslında yapamayacak oldukları içinde seviyor, başkaları için seviyor. Sevdikleri için... Fern, Rita, Ambrose ve diğerleri. En çok Bailey sevdirdi bana kendini hayata bakışı, aşık oluşu, hayalleri, hedefleri, insanlara pes etmemeleri gerektiğini çok net bir şekilde ifade etmesi şahaneee. Hep hüzun de yok tabi kiii kitapta kahkaha attığım yerler de vardı. Oyunlar oyunlar. Bazı yerlerde ben de bunları yapiyordum çocukken dedim. Lise yillarında çevrilen dolaplar Ambrose ve Fern... sonra 11 Eylül saldırisi oluyor bir ara. sonrasi bizim Ambros a yol görünüyor beraberindekilerle ve olaylar olaylar... Güzel bir yerden, farkli bir pencereden bakmaya başlayabilirsiniz. Öncesi ve sonrası. Hayatin ve bizimle birlikte yaşamaya çalışan bu insanların farkına varmamızı sağlayabilir bence. Okuyun kesinlikle tavsiye ediyorum hepinize