Hafifçe mora çalan bir pembe, kenarları beyaz, yer yer kopmuş oyalı. Katlamayı bilmem, becerememde zaten, hep bir terslik, hep bir orantısızlık hesabı ve ciğerlerimi yosun gibi kurutan şu hava, işte benim inzivai yaşamım, köşküm, hayatım. Kurtarılmayı beklediğim ve her gün, her yeni gün, her Allah’ın günü insanların gözlerindeki pencereyi
Zır ZIr zıııRrr zır zır Zır ZIr zıııRrr zır Zır ZIr zıııRrr zır zır zır zır çalan alarm sesine uyandı Zıbariye. Normalde uyanması gereken saate ayarlamış olsa da yatağının sıcak cazibesine dayanamayıp, hiçbir zaman istediği saatte uyanamadığı halde, hemen her sabah yaptığı gibi kendine beş dakika sonra uyanması gerektiği telkininde bulunup,
Daha önce herhangi bir insana veya hayvana saldırdığı görülmemiş olan Pitbull bir yirmilik bir çitin üzerinden atlayıp köpek Teddy'e saldırmış. Kalbi sorunlu ve silahsız Mr Biagini Teddy kaçabilsin diye Pitbull'u elleriyle tutmak zorunda kalmış. Pitbull birçok yerinden ısırınca kalbi bir daha atmamak üzere duruvermiş.
Bu kahraman hayvansevere Teddy adında bir köpek uğruna ölmenin nasıl bir duygu olduğunu sordum. Mr. Biagini felsefi bir cevap verdi; "Vietnam Savaşı'nda bir hiç uğruna ölmekten evlâdır" dedi.
BEN VE DİĞERLERİ
Bir şeyler yazmak istiyordum ve bunun için etrafı tahtayla kaplı uzunca bir kömür türüne ihtiyacım vardı sadece. İki saat önce önünden geçtiğim iki katlı sahafın kasasının önünde duran kalemlikten bir tanesini rica ettim. İki yıl boyunca sürekli geliyordum buraya, çalışanlardan birinin bile ismini bilmiyordum ve sanırım
I.
Bu, hikayenin bildiğiniz hali:
“Narcissus kendi yansımasına aşık olacak kadar kendine aşık bir adamdı. Başka kimse onun için yeterince iyi değildi. Havuzdaki yansımasına baktı ve söndü gitti.”
Ama hikayenin tamamı bu değil:
Narcissus doğduğu zaman annesi Liriope onu kör falcı Tiresias’a götürdü ve bir kehanette bulunmasını istedi: “Ömrü uzun
"Müziği fiziksel bir şeymiş gibi algıladım; sadece kulaklarıma yerleşmekle kalmamış, aynı zamanda içime akıp etrafımı çevrelemiş ve duygularıma dokunmuştu."
Umut, annesinden geçen bir genetik hastalığın pençesindedir. Yazı ya da tura olacaktı, yani ağabeyi veya o…
Pek ümitli olmasa da tedavi için gittiği New York’ta Sanem’le tanışırlar ve Umut’un öleceğini bile bile aşık olurlar. Çünkü aşıklar delidirler…
Ya’aburnee: Beni sen göm, senden önce ölmek istemiyorum çünkü seni kaybetmeye dayanamam...
"Babam çay yapmanın dünyadaki en iyi referans olmadığını düşünse de deneyimlerime dayanarak bir fincan demli çayla düzeltilemeyecek bir şey olmadığını söyleye bilirim. "
Senden önce de böyleydim ben, yine kimsem yoktu. Üzülme, sıkma yüreğini. Su akıyor ve yatağını buluyor. Bulmasa bile akıp gidiyor işte. Sen geldin, izledin ve gidiyorsun. Sadece bana biraz da olsa gülebileceğimi gösterdin. Çokça teşekkür ediyorum.