Ercan Kesal’ın “Peri Gazozu”nu okumak, bu mevsimde sanki bir Anadolu kasabasında sonbaharın ilk yapraklarını görmek gibi. Ağaçlardan dökülen sararmış yapraklar, tıpkı kitabın sayfalarında yer alan anılar gibi, birer birer toprağa karıştı ben trende yolu izlerken.
Kesal’ın çocukluğunun geçtiği o sıcak ve samimi dünyasıyla, Londra’nın soğuk ve yalnızlığı arasında gidip gelirken, kendimi bir yaprak gibi hissettim.
Yürek parçalayan anılarla ben, sadece coğrafi bir geçiş değil, aynı zamanda zaman içinde de bir yolculuğa çıktım.
Kesal’dan öğrendiğim ya da her gün unutup yeniden hatırladığımız demek daha doğru olur, hayatın hazinelerinin sıradan anılarda gizli olduğu.
Kitapta toplumun çalkantılı dönemlerine ve bireyin bu çalkantılar içindeki mücadelesine dair anlatılardan etkilenmemek, feyz almamak olanaksız.
Bir yandan sarsılırken bir yandan süreçlerden çıkardığı dersler ve umut dolu bakış açısı bana da örnek olmalı.
Tıpkı sonbaharda ağaçların yapraklarını dökerek yeni bir bahara hazırlanması gibi, Kesal da yaşadığı zorluklarla başa çıkarak kendini yenilemişti.
Sonbahar mevsimlerin kraliçesi, her anı yeniden başlamak hayata…