Yalnızlık bir çiçek açar,
Gecenin koynunda, sessizce.
Ay ışığında büyür, serpilir,
Gözlerde parlayan bir damla yaş gibi.
Hüzünle yoğrulmuş toprakta,
Umutsuzluğun gölgesinde.
Rüzgarla dans ederken,
Bir umut taşır dalında.
Her sabah güneşle uyanır,
Yeni bir günle umutlanır.
Ve yine geceye kavuşur,
Yalnızlık çiçeği, yalnızca yaşar.
Ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde,
Ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri.
Dalgın gözlerle,yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum...
Sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerinde tadı yok.
Peki ya o yağmurda,iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden?
Bilmiyorum!
Susuyorum artık...
Sustukça susuyorum.
Sustukça,
Bu görünümün umutsuzluğuyla sessizce yüreğimi besliyordum. Bu sırada hafif bir hışırtı beni ürküttü. Kaçmaya hazırlanarak gözlerimi çevrede gezdirdim, kimseyi göremedim: Ancak güneşin vurduğu kumlar üzerinde önüme doğru kayarak bir insan gölgesi geliyordu. Benimkine benzemiyor değildi; yalnızca dolaşıyor, sahibini yitirmişe benziyordu.
O zaman içimde güçlü bir istek belirdi: "Ey gölge, sahibini mi arıyorsun?" diye düşündüm. "Sahibin ben olayım!" Ve yakalamak için üzerine atıldım. Çünkü bir kez ayaklarımın ucuna gelecek biçimde üzerine basmayı başarırsam, orada yapışıp kalacağını ve zamanla bana alışacağını sanıyordum.
Bu davranışım üzerine gölge kaçmaya başladı. Ben de bu hafif kaçağın arkasından yorucu bir iz sürmeye kalkmak zorunda kaldım. Buna yetecek gücü bana yalnızca içinde bulunduğum korkunç durumdan kurtulma düşüncesi veriyordu. Gölge, henüz oldukça uzakta bulunan bir ormana doğru koşuyordu, eğer ormanın gölgelerine girerse kendisini ister istemez yitirecektim.