Murakami’yi daha küçük bi çocukken annemin elinde görürdüm. Koca koca kitaplar bir de okumama izin vermezdi çok imrenirdim. Nedense sonra da almaya yeltenmedim hiç, şimdi üvey annemin kitaplığında Murakami’yi göründe anneminkiler geldi aklıma. Bir yerden başlamak gerek dedim kendi kendime sabah saat 6.44’te 9’da bitti kitap.
Çok gerilim, korku okumadım bu ana kadar belki ondandır ama nasıl hoşuma gitti anlatmaya dilim varmıyor. Kitabın daha ilk bölümünden yoğun bir anime çizimi oluştu gözlerimde. Sonunda ise gerçekliğiyle ruhumu kavuran detaylarıyla kanlı canlı insanlar. Betimlemeleri yerinde, betimleme seven biriyim gerçi bilmiyorum sözümün değeri var mıdır ama her kelime olması gerektiği yerde duruyor. İlk defa bu kadar üzüldüm bir kitabı ödünç aldığıma. Benim olsaydı daha çok deftere benzerdi şimdiye.
Duyduğum kadarıyla da adamın tarzıymış masal da böyle bitti dememek. Acı ruhlu, zarif karakterlerle dolu mavi sıcak bir gece. Sabah oluyor, bir daha ne olduğunu sadece kitabın arka kapağındaki şeffaf yazılar biliyor.
Annemin de tarzıymış sanırım ucu açık kitaplar, zamanında üniversitede sevdiği kitaplardan birini vermişti bana o da böyle bitmişti (bitmemişti). Sonrasında bir dönem deli gibi aramıştım öyle kitaplar, nasip şimdiymiş :) Başlamak için güzel bir kitaptı.
Ne demişler hayat kısa, hala dişlerin varken gülümse. Hala gözlerin görüyorken oku okuyabildiğin kadar.
Dipnot: Umarım diğer kitapları da beni hayal kırıklığına uğratmaz. Sırılsıklam aşık oldum beyefendiye. Sözcüklerine, aklına ve daha önce dediğim gibi sıvı altın gibi akan efsunlu betimlemelerine.