Belki de aşk insanın hayatına, atına binmiş parlak bir şövalye gibi gösterişle ve ilhamla gelmiyordu. Belki de eski bir arkadaş gibi sessizce yaklaşıyor, ilk başta kulağa bir şiirden çok düz yazı gibi geliyordu; ta ki ani bir ışık sayfaların üzerine düşüp de ritim ve müzik el ele verene kadar.
Türkiye toprakları Karacaoğlan’ı doğuran topraklar, Yunus’u doğuran topraklar. Buralar dünyada insan haysiyetinin fark edilmesi sebebiyle sanat eseri üretilen yerler. Batı’da sanat eserleri insan haysiyetini tanıma çabalarıdır. Bizim Avrupa’yla olan farkımız burada barizdir. Avrupa’da sanat eseri insan haysiyetinin anlaşılabilmesi yönünde bir gayret, bir direnç, inat, sabır, ısrardır. Ama bizim topraklarımızda, Türk topraklarında sanat eseri insan haysiyetinin ne olduğunu bilmiş olmanın tezahürüdür. Bir mahsuldür, bir yayılmadır, bir çiçek açmadır. Bunu, bu şiirden anlamak çok kolay. “Er isen erliğin meydana getir!”
Türkiye’de insan olduğunu söylemek, insan olduğunu göstermekle mümkündür.
Malumun ayanıdır ve ayanın beyanı,
Bak açık söylüyorum seni çok seviyorum,
Ömrümün miladıdır ve miladın ilanı,
Bak açık söylüyorum seni çok seviyorum...
Yaşamak istemem ki canimda değil isen,
Son nefesi veremem yanımda değil isen,
Aşk yolunda yürümem benimle değil isen,
Bak açık söylüyorum seni çok seviyorum...
Yüzündeki gülüşün ömre ışık
Şiir gibi bakan kadınları, şiirden anlayan
adamlar sevmeli.
Ya da , şiir gibi bakan kadınlar,
şiirden anlayan adamları sevmeli. Sevmeli ki ,
ziyan olmasın o mısralar…
Ya da onun gibi bir şey işTe…
Ve açlıktan ölen, soğukta titreyen, hastane kapılarında can veren bir insanın yazgısı ne denli acıysa; doğanın güzelliğinden, düşünceden, şiirden, müzikten haz duyamayan bir insanın yazgısı da o denli acıdır.