Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
... sılayı da deli gönül sılayı...
"Eski bir şarkı biliyorum Işıl ışıl gümüşten bir ezgi Kendine özgü, yabancı Duyulur gösterişsiz kemanlardan Büyülü bir sıla özlemi kur yapar sanki..."
Sayfa 51
Her yanı saran solgun sabah ışığında, yabancı bir evde dikilirken birden sıla hasreti çekip çekmediğini veya bir an önce dönmesini gerektiren çok önemli bir randevu ya da bir insan olup olmadığını merak etti.
Sayfa 138 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Gezentilik
Bazen yıllarca sürebilen, doyumsuz bir yürüme isteği olarak tarif ediliyordu. Yürüyüşün bir hedefi oluyordu ama pratik anlamda bir amacı olmuyordu ve farklı bir bilinç seviyesinde gerçekleşiyor gibi duruyordu. Sonrasında dromomanyakların gezilerine ya da neden bu gezilere çıktıklarına dair bir anıları olmuyordu. "Bu bir tür,” diye yazıyordu Tissié, "patolojik turizm," ve sadece yirmi beş yıl içinde bu hastalık ortadan kayboldu. Belki huzursuz bir kımıldamayla başlıyor. Belki de uzak bir ülke ya da manzaranın cazibesi, hiç gitmediğiniz ama resimlerini kitaplardan gördüğünüz bir yere duyulan (bkz. KAUKOKAIPUU) bir tür hasret, hatta bir tür sıla hasreti. Bir buzulun üstüne ayak izimizi bırakmak istiyor olabiliriz ya da şafak vakti bir gölün öte yanından sesimizin yankısını duymak isteyebiliriz. Yabancı diyarlarda zamanın yavaş aktığını biliyoruz. Başka insanların düşünce biçimlerinin bizimkileri de silkelediğini ve dünyayı tekrar yenilediğini (bkz. YURTSUZLAŞMA). Almancadaki Wanderlust (kelimenin kökeni doğa yürüyüşünün keyfini anlatıyor) sözcüğü ilk olarak Romantiklerin meydan okuyan yalnız başına yürüyüş yapma geleneklerinden çıktı (bkz. YALNIZLIK) ama bugün, bu sözcük çok daha fazlasını anlatıyor. Macera arayışı, keşif duygusu, farklı bir şey yaşama arzusu. Bunun da ötesinde aşk ya da korku gibi insan ruhunun derinlerinde yatan hareket etme özlemini anlatıyor. Bir sonraki dağın ardında da köyün sınırlarının dışında ne olduğunu görme arzusu insanlığın kendisi kadar eski ve bizi, içimizi kemiren, hayatın ancak belli doğrultularda hareket ettiğimiz sürece anlamlı olacağı hissiyle bırakıyor.
BİN BİRİNCİ GECE
Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı Şuraya, bir yatak ser yavaş yavaş... Aman karanlığı görmesin gözüm! Beyaz perdeleri ger yavaş yavaş. Sıla burcu burcu, ille ocağım, Çoluk çocuk hasretinde kucağım... Sana herşeyimi anlatacağım, Otur baş ucuma, sor yavaş yavaş. Güç bela bir bilet aldım gişeden, Yolculuk başladı Haydarpaşa'dan! Hancı
Sayfa 591 - Sosyal YayınlarKitabı okudu
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
İMANSIZ GİTMENİN SEBEBLERİ
İmansız gitmenin sebepleri kırk kadar beyan olunmuştur : (1) Yaramaz (ehli sünnete zıt olan kötü) itikad, (2) Zayıf (kendisini ilimle kuvvetleştirmemiş) iman, (3) Dokuz azasını (iki el, iki ayak, iki göz, iki kulak, dili) doğru yoldan çıkarmak, (4) Günahına musir (ısrarlı) olmak, (5) İslam (Müslüman olma) nimetinden şükrünü kesmek (eda
Sayfa 110 - Yasin Yayinevi - 2011
Reklam
“Dilsiz güz kokuları..”
O yıldızçiçeği, çentilmemiş, geçti sıla ile uçurum arasında hafızandan. Bir yabancı yitmişlik biçimlenip gelmişti karşına, sanki neredeyse yaşayacaktın..
Sayfa 87 - dünya kitapları/ pdfKitabı okudu
59 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.