Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sıla Arslan

Sıla Arslan
@silaarsln
10 okur puanı
Nisan 2021 tarihinde katıldı
Kendini gerçekleştirme denilen şey, hiç de ulaşılabilir bir şey değildir. Bunun da basit bir nedeni vardır: Kişi buna ulaşmak için ne kadar uğraşırsa, bunu da o kadar kaçıracaktır. Başka bir deyişle, kendini gerçekleştirme, sadece kendini aşmanın bir yan ürünü olarak olasıdır.
Reklam
Onu dinlerken inançlarım pekişti: bir gün, üç zorbaya kapıyı açmamak, evine sığınanları korumak adına ölümü göze alabilenler vardı; bir gün halka kapılarını açmayı görev bilenler vardı. Çığırtkanlık etmeden iş görenler. Dahası, bir yazarın ne yapmak istediğini kendisinden daha iyi anlayabilen okurlar vardı. (Okur, benden iyi tanıyordu beni.) O da 12 Mart döneminde kitaplarını yakamamış benim gibi. Yiğitlikten değil; sonradan kendini kitaplarını yakma edimi sırasında yakalamaya, hatırlamaya katlanamayacağı için. Bu aşağılanmanın yanında cezalar bile sevecen.
Elbette, delirmeye gücüm yoksa, böyle bir duvarı alnımla yıkmaya kalkışmayacağım, ama barışmayacağım da onunla, sırf karşımda bir taş duvar olduğu ve onu yıkmaya gücüm yetmediği için de barışmayacağım onunla.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Andrea'nın en büyük hapishanesi," dedi bana bir akşam, "onun müthiş zekasıydı, siz onun çevresine bir kafes örmüşsünüz, bunu aldatarak örmüşsünüz, hem de kendi sahibini aldatarak. Çok uzun zaman boyunca onu, güçlü bir dürbün, hatta belki de bir teleskop olduğuna inandırmışsınız, o güçlü merceklerle yeryüzünün ufuklarından yıldızların uzak ışıklarına dek her şeyi görebilirdi, yörüngeler çizebilir, onlara düşüş noktaları saptayabilirdi. Düşüncesindeki keskinlik kendini üstün hissetmesine neden oluyordu, gizli şeyleri görebildiğine inanıyordu, belki de bazen doğruydu bu. Ama gözleri o aygıta yapışık tutma alışkanlığı yüzünden gözlerinin önünde çevresini saran gerçekliğe açılan minicik bir aralık olduğunu fark edemedi. Dürbünler, görüş alanındaki minicik bir açıyı yaklaştırır ve büyütürler, orada önümüzde yirmi derece vardır ve bütün çevrede bir başka üç yüz kırk derece daha bulunmaktadır. En sonunda bakışını dürbünden kurtardığı zaman, bütünün görüntüsüne inanmadı, artık önünde başka bir engel olmadan algıladığı bakış onu paniğe itti, herhangi bir biçimde buna katlanmaya layık olmadığını düşünmüş olmalı."
Sayfa 246
Kahroluyor olabilirsin derdinden. Kim olmuyor ki zaten. Ama koy iki elini beline. Numara yap. Çok güçlüymüş gibi. Vız geliyormuş, aha şuradan tırıs gidiyormuş gibi.
Sayfa 101
Reklam
Tek başına “merhaba” diyemezsin kimseye, eğer büsbütün delirmemişsen. Ve ancak bir merhaba ile başlar dünya değişmeye. Tenekenin altın olma ihtimali o merhabadadır. Merhaba!
Sayfa 22
Çünkü bu gürültüde, öyle bir şey söyleyeyim ki sebebin ben olayım; pes etme. O kadar güçlü bir şey söyleyeyim ki kalbinden kirli üstüpü gibi sarkan o tümör sökülüp gitsin. Bir söz ki bu dünya, öteki dünya teferruat olsun; üçüncü bir dünya kurulsun. Bir söz; kötülüğün kellesini tek darbede alsın, bir çocuğun tahta kılıcı gibi tereddütsüz.
Sayfa 21
Rüyalarımızı gerçekleştirmeğe çalışmamalıyız. Gerçekleri rüya yapmalıyız.
Sayfa 352
İşte insanlar böyledir albayım: Kimi metafizik der, kimi de ne haber? Sonra gidip aynı bakkaldan alışveriş ederler. Bazı şeyleri hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağım.
Sayfa 323
Kibrit kutusunu Sevgi’nin avucuna koydu, “Kendin için bir şey dile," dedi, esrarlı bir sesle. "Senin de bu aydınlık içinde küçük bir ışığın olsun." Sevgi, kadının gözlerine baktı: "Başka mumlardan yakılması gerekmez mi?" Kadın, fısıltıyla karşılık verdi: "Senin yaktığın bir mum olsun: Dileğin, başkalarınınkine karışmasın. Başkalarının ihtirasları, senin mum ışığını kirletmesin. Bir şey düşünme, bir şey istene. Sadece mumu yak. O, senin içini bilir.”
Sayfa 215
Reklam
Ne var ki, dünyada ‘sizi anlıyorum’ gözlerinin sahteleri türemişti; gerçeği sahteden ayırmak çok zordu. ‘Sizi-anlıyorum konuşmanıza-ihtiyaç yok’ ya da ‘siz-onlara-bakmayın-yalnız-gözlerime-inanın’ bakışlarının çoğu aslında ‘bugünü-geçirmek-için-birine-ihtiyacım-var’ kalıbından ibaretti. İnsanın, böyle sahtekârları görünce, başı ağrıyordu.
Sayfa 214
Biz onları kafamızdaki oyunlara uydurmağa çalışırken onlar -kafaları olmadığı için- bizi hayata uydurmağa çalışırlar. Oysa bizim hayatla görülecek hesabımız vardır.
Sayfa 150
“İyi. Yaz bakalım: Gerçek, başkalarının bize uygulamaya çalıştığı tatsız bir ölçüdür.” “Birimi var mı Hikmet amca?” “Birimi insandır.”
Sayfa 109
Hikmet başını albaya çevirdi: ”Oysa burada huzurumuz var, değil mi albayım?” Hüsamettin Bey başını salladı: “Huzurumuz var da denemez. Vaktimiz bol olduğu için, bütün günümüzü huzursuzlukla dolduramıyoruz sadece. Sessiz sedasız okuyorum burada. Hikmet’e bakılırsa okumam da duyuluyormuş. Gözleriniz çok ses çıkarıyor albayım, diye geldi bir gece yarısı.
Sayfa 74
Bir yaşantıyı tam bitirmeli. Hiç bir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için. Yeni yaşantılar için. Bunu önceden bilseydim, yaşantı milyoneri olmuştum. Ha-ha.
Sayfa 65
Yoksa aslında hepimiz başkalarına daha iyi yerler açabilmek için katlanmış bir konumda bulunuyoruz.
Sayfa 45
Reklam
İnsan birbirine benzeyen bütün yaşantılarını kesintisiz sürdürmeli albayım; çok uzun bir gün boyunca hayatının bütün içkilerini içmeli mesela.
Sayfa 26
Cesaret, ancak göstermemiz gerektiğinde imkansız olduğunu anladığımız bir erdemdir.
Sayfa 451
Hayatımın baraj sorusu: Kemik kırığı mı daha çok acı verir, onur kırığı mı? Cevap: Kaçıncı kez kırıldığına bağlı. Kemik kırığı ile duyulan acı birbiriyle doğru orantılıdır. Kırığın şiddeti arttıkça acının şiddeti de artar. Onur kırığı ile duyulan acı ise ters orantılıdır. Darbe sayısı arttıkça hissedilen acı azalır, hassasiyet tabakası kalınlaşır. Onur dumur olur.
Sayfa 194
Bütün camları açtım. Serin hava bir anlığına içimi tazeledi. Bir anlığına. Umut bu işte. Sadece bir an. Taze havanın yüzümüze çarptığı o kısacık an. Böyle yaşamaya devam ederiz ancak, beklenmedik anlarda yüzümüze taze bir havanın çarpmasıyla.
Sayfa 178
Bağışlayıp unutmak hesaplaşmaktan çok daha kolaydı. Bağışlıyordun ve bitiyordu. Başını alıp gitmen, hayatını değiştirmen gerekmiyordu. Kaldığın yerden aynen devam ediyordun. Spotless mind oluyordun. Lekesiz zihin. Ne güzeldi. Sonsuz gün ışığı!
Sayfa 152
Sevginin kesintisiz bir şey olduğuna inanmıyordum. Sevgi doğuyordu. Sonra bir gün ölüyordu. Ölünce hiç doğmamış gibi oluyordu.
Sayfa 18
Reklam
Ben kendimi aşkın içinde kaybedemezdim. Ben kendimi hayatın içinde kaybederdim. Aşık "gibi" bir şey olurdum, (bir şey işte.. aşığa benzeyen, aslında değil). Ama sefaletim "gibi" değildi, gerçekti.
Sayfa 17
Beraberlik canlı ise ayrılmanın bir gerilimi, gerilimin de bir tarihi vardır. Sizin kastettiğiniz an, o halatın koptuğu andır. Ama beraberlik ölü ise, ayrılmak, çürüyen iki parçanın birbirinden zahmetsizce kopması demektir. Çürümek acı vermez, ölü olan çürür. Çürüdüğünü anlatmak kolay değil, ölü olduğunu ikrar etmek ise çok zor.
Suzan hanım on bire doğru geldi. Üstünde bir güzellik vardı. Gerçekten güzelleşiyorsa iyi; ben güzelliğini görmeye başladıysam o da iyi; güzelliği yakıştırmaya başladıysam, bu yazının zaferidir, o belki daha da iyi.