Şivan Perwer, binlerce yıllık bir geleneğin iyi bir sürdürücüsüdür.
Sayfa 148 - İthaki Yayınları
Feqiye Teyran, Evdale Zeynike ve Ehmede Fermane Kiki'nin soyundan gelen Şivan Perwer, bu çok önemli, çok görkemli geleneğin bugünkü temsilcisidir.
Sayfa 148 - İthaki Yayınları
Reklam
Osmanlı da pedofili oğlancılık
Saray edebiyatının büyük ozonlarından birisi de 1730'da ölen şair Nedim'dir. O, divan edebiyatının en lirik şairlerinden birisi olmakla birlikte, katı bir oğlancıdır. Küçük oğlanları kullanma sevdasındaki Nedim, ''nazlı çocuk'' dediği mektep çocuğuna, ''okula tenha yoldan git ki sana kötü niyetliler laf atmasın'' derken aslında onu kendisine ayırmak derdindedir. ''Tıfl-ı nazım yürü git mektebe tenha yoldan Harf atar belki sana bir iki bed-lehce harif'' Bakıcı denetimindeki bir oğlan çocuğuna ''Gel benimle evime de bakıcın ben olayım'' derken amacı o çocuğu kullanmaktır. Bunu da açık açık yazmaktan çekinmemektedir. ''Beşiktaş semtidir kaşanemizde rahat eylersin Beraber sarılıp yatsak Benim ey daye-perver tıfl-ı naz-ı dil- sitanım gel Kulun olsun sana lala'' Aynı biçimde, daha dadısının kucağındaki bir oğlanı koynuna alıp kullanmak istediğini söylüyor: ''Kucağımdan kim alır ah o tıfl-ı nazı Çıksa bir kerre hele dayenin aguşundan Şu beyitte de aynı istek belirtiliyor: ''Akide almağa gittikçe lalası bulup fursat Şekere gibi leb-i lalin öpüp ol tıfl-ı pinhan sev'' (Bakıcı şeker almaya gidince o çocuğun şeker gibi kırmızı dudaklarından öperek gizlice sev.) (174)
Sayfa 174 - Kaynak YayınlarıKitabı okudu
"barutun kokusu düştü burnuma,dört bir yanı istiyorum dibinden patlatayım,tutmak istiyorum Kürdistanımı"diyen Şivan Perver'e,adeta "barış güvercini"muamelesi yapılmadı mı,Akp mitinginde düet yaptırılmadı mı?PKK'lılar Habur'da havai fişekle karşılanmadı mı?Oslo'da masaya oturulmadı mı?Apo'ya Diyarbakır meydanında Ulusa Sesleniş konuşması yaptırılmadı mı?PKK kurşunuyla tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş,şeref madalyalı subayımız,PKK itirafçısının yalanıyla intihar ettirilmedi mi? Ben daha ne yazayım?
İstanbul’da “Aman düşmanın sözünden çıkmayalım” denildiği o günlerde, Atatürk ve arkadaşları Anadolu’da milletle berber düşmana karşı direniş planları yapmaktaydı. Padişah dahil hiçbir Osmanlı yöneticisinin aklına ”BıV çare daha var: Bu anlaşmayı kabul etmeyelim ve Anadolu'da Atatürk ve arkadaşlarının direnişine destek verelim, öleceksek de vuruşarak ölelim” demek gelmemiştir. Cumhuriyet tarihi yalancılarının aklamaya çalıştıkları Padişah Vahdettin, Saltanat Şurası’nın aldığı “Sevr Antlaşması’nı kabul edelim” kararına karşı yumruğunu masaya vurarak, “Hayır, böyle bir idam fermanını asla kabul edemeyiz... Gerekirse burada vuruşarak ölürüz, ama milletimizin alnına bu kara lekeyi çalamayız” deme cesaretini gösterememiştir. Vahdettin’in, iş işten geçtikten sonra Sevr Antlaşmasindan Mmecelle-i mesâib”, yani ‘musibetler belgesi’ diye söz etmesinin ne anlamı vardır? İşte, Cumhuriyet tarihi yalancılarının, “Padişah Vahdettin Sevr’i imzalamadı! Osmanlı yöneticileri de Sevr Antlaşması’na karşıydı! Ayrıca, Sevr’in geçerli olması için meclisin onayından geçmesi gerekirken meclis kapalı olduğu için meclisin onayından geçmedi, bu yüzden Sevr Antlaşması zaten geçersizdir! türündeki “kıvırmalarının” gerçeği yansıtmadığı, Padişah Vahdettin ve 45 Osmanlı yöneticisinden 44’ünün Sevr Antlaşması’na “evet” dedikleri gün gibi ortadadır.
"berber, sinek vızıltılarının neyi karşıladığını düşünerek suyu ateşten indirdi. Belleğinde uçup duran sinekleri kaynar suya düşürmekten korkuyordu. Çayı demlerken, divan sazını içindeki berberin eline verdi bu yüzden; sinekler, yeni çalınan türküye kondular. Kanatlarını titrete titrete belli bir noktaya tutunup yerlerini korumaya çalışıyorlardı. Ama berber sandalyesine dönerken duvardaki sazın varlığı içindekini susturdu nedense, sinekler türküden yere düştü ansızın ve yeniden havalanarak dükkânın içinde vızıldamaya başladılar."
Reklam
215 öğeden 201 ile 210 arasındakiler gösteriliyor.