Berlin'de yalnızsınız değil mi? dedi.
Ne gibi?
Yani... Yalnız işte... Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... öyle bir haliniz var ki...
Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... bütün dünyada yalnızım... küçükten beri...
Ben de yalnızım... dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: boğulacak kadar yalnızım... diye devam etti, hasta bir köpek kadar yalnız...
Sen, beni asla, asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?