Şimdi efendim neresinde baslayayım bılemedım...
Polısıye roman severlerı tatmın etmesı mumkunken cevırmen yuzunden dıbe batırılmıs bır kıtap...
Kıtapta heyecanın doruga cıkması gereken yerlerde uzun cümlelerle basit bir anlatım yapmış, daha ılk satırlarda bos bır cumle ıle karsı karsıya kaldıgınızı fark edıyorsunuz ve bu da tum heyecanın
"İsyanı çıkaran topluluğun karnı açsa veya bir başka topluluktan daha fakir olduğunu, haksızlığa uğradığını düşünüyorsa o zaman sorun var demektir. Bu isyanlar bazen din eksenli, bazen milliyet eksenliymiş gibi görünür ama tek sebebi, sınıfsal çatışmalardır. Bunlar öyle ha demeye bastırılmaz. Çünkü isyancıların neredeyse kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. O yüzden, bu isyanlar iktidar devirir, kelle uçurur, kan döktürür. Bu isyanlar bastırılamaz ancak kendi kendilerine sönerler."
Bir çocuk akranlarıyla birlikteyken ne sorun çıkaran ne de yaltaklanan birisi olmamayı öğrenmelidir. Başkalarının davetine işi arsızlığa, münasebetsizliğe vardırmadan sokulgan olmalıdır ve kaba, küstah olmadan dürüst ve açık sözlü olmayı bilmelidir.
Vay vay vayyy... Rita Hunter'a öncelikle kocaman tebrikler. Historical romanlar türünde yabancı yazarlara taş çıkaran yazarımıza sonsuz başarılar :) Türk yazarlarımızın sonuna kadar arkasındayım. İnsanın yazdıkları her zaman çok özeldir ve bu şekilde bir paylaşım büyük bir cesaret ister. Ayrıca bir yazar kendini her kitapta bir adım öteye
Yolundan sapmış, bazen anormal denebilecek türden bir ömür sürmek genler için bir faydaa sağlıyor muydu acaba?
İlk adetini görmemiş bir kız çocuğuna tecavüz etmekten keyif alan erkekler. Sağlam yapılı gay korumalar. Kan naklini reddederek kendi isteğiyle ölüme giden inanmış insanlar. Hamileliğin altıncı ayında uyku ilacı içerek intihar eden kadınlar. Sorun çıkaran erkekleri, boyunlarına sivri iğne saplayarak öldüren kadınlar. Kadınlardan nefret eden erkekler. Erkeklerden nefret eden kadınlar. Böyle insanların dünyada var olması genlere ne gibi fayda sağlıyor acaba? Genleri böylesi dolambaçlı öyküleri, çok renkli eğlenceler gibi mi görüyor, yoksa herhangi bir amaç doğrultusunda mı kullanıyor?
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI...
Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Milli mücadelenin başlangıcından sonuna kadar , herkesin canla başla vatanı için çalıştığını, kendinden ödün verdiğini sanmak ne büyük gaflet. İnsanların acizliğinden, kanından , çaresizliğinden beslenen vampirler tarihin her devrinde varmış. Herkesin vatan aşkıyla yandığını düşünmek ne büyük ahmaklık , ne kadar çocukça masum bir umutmuş benim için. Kitap , bu açıdan içimde depremler yarattı diyebilirim. Bu ülke , sırtlanlar arasında kalmış bir ceylandan farksızmış. Bırakın dış güçlerin paylaşma hevesini , ülke içinde bile kendi çıkarı uğruna ülkeyi gözden çıkaran ne çok insan varmış. Ali Yusuf , Sami bunlardan sadece birkaçı. Onca ihanetin , kendi çıkarı için yaşayan insana rağmen bu Cumhuriyeti kurduk biz. İnsanın düşmanına karşı savaşması kolaydır, asıl sorun dost sanılan düşmanlar. Dün vatan diyenlerin bugün koltuk derdine düşmesi asıl sorun.
Sakarya Savaşı'ndan başlayarak Mustafa Kemal'e suikast girişimine kadar devam eden bir eser. Tarih kitaplarında duyduğum İngiliz bunu istiyordu, Yunanlı bunu , Amerikan bunu, Rus bunu gibi kalıplaşmış cümlelerin çok ötesindeydi benim için. Tarihe bakış perspektifinizi değiştireceğini düşünüyorum.
Öldürülen Hüseyin Alkan bunların köyündendir, ama kim öldürdü haberim yok. Sorun çıkaran bir komünist öldürülünce önce arkadaşları yürüyüş yapar, slogan atar, afişe çıkar ve cenazeden sonra sağa sola saldırıp biraz cam çerçeve indirirler. (Kırıp dökme ihtiyaçlarını tatmin ettiği için bunlar cenazeleri aslında çok severler.) Ama sonra sıranın kendilerine yaklaştığını anlayıp akıllarını başlarına toplar, ya sıvışır ya da komünistlikten istifa ederler. Böyle böyle özgürce düşüncelerini yayarsın.
Bu da insanı çileden çıkaran kitaplardan biriydi.Özellikle de hazırlıksız yakalandıysanız.Normal tarzdaki kitaplardan sıkıldıysanız, farklı tarzda bir şeyler arıyorsanız o zaman sorun yok.Ama ben son zamanlarda çok güzel bir ritim tutturmuştum.Sıkılmadan sürekli kitap okuyabiliyordum.Bu kitap kesinlikle ritmimi bozdu.İlk başlarda sadece çocukluk hallerini yazışmalar şeklinde yazmış diye düşünmüştüm ama HAYIR tüm kitabı o şekilde yazmış.(sevgili yazarımız).Komik yerler vardı, ayrıca fazlasıyla akıcı bir kitaptı ama bir süre sonra acı çekmeye başlıyorsunuz.
Hep esrik olmalı insan. Tüm sorun burada; tek sorun budur. Zamanın, omuzlarınızı çökerten ve sizi yere eğilmeye zorlayan o korkunç ağırlığını duymamak için sürekli sarhoş olmanız gerek.
Neyle?
İster şarapla, ister şiirle, ister erdemle... bu sizin bileceğiniz iş ama kendinizden geçin. Örneğin, kimi zaman bir sarayın merdivenlerinde, bir kuytunun yeşil otlarında yada odanızda, insanın içini karartan o yalnızlık içinde uyanmışsanız, rüzgara, dalgaya, yıldıza, kuşa, duvar saatine, kaçan her şeye, uğuldayan ve ses çıkaran her şeye, yuvarlanan ve şakıyan her şeye saatin kaç olduğunu sorun. Alacağınız yanıt hep şu olacak:
- Saat sarhoş olma saati! Zamanın o kurban kölelerinden olmamak için içip kendinizden geçin; sürekli kendinizden geçin! Şarapla, şiirle ya da erdemle, canınızın istediği bir şeyle.