"Orada yapılacak en akıllı iş bayramları unutmaktır. O günün bayram olduğunu unutmak için bahçede deliler gibi koşardık. Üstümüzü başımızı kirletirdik. Birbirimize zarar verdiğimiz bile olurdu.
Bedenimiz acı çekince ruhumuz azat olurdu."
"İlk kez öldürdüğünde bir değil, sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. Yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. Babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da, zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da... bütün bu kişileri öldürmüş olursun. İkinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişi öldürmüşsündür. Üçüncü kez ise, kimseyi öldürmüş sayılmazsın."
Yazarın daha önce farklı türde kitaplarını okumuştum sade, akıcı ve sürükleyici tarzını hep sevmişimdir. Bu kitabını da çok beğendim. Ölmeden önce yazdığı son kitabı olması da etkileyiciliğini arttırdı. Kitapta I. ve II. Dünya Savaşına şahit olmuş yazarın kendi penceresinden savaş toplumunun günden güne her anlamda kötüye gittiğini çok iyi anlatmış. Afetlerin , savaşların, salgın hastalıkların ve katliamların olduğu bu dönemde de okuyup şu kanıya vardım; ' Meğer insanlık olarak bir arpa boyu yol alamamışız. Ve insanın insana olan zulmünün hiç sınırı yok, şahit olduklarımız hayretimizi yitirtti'..
Dünün DünyasıStefan Zweig · Can Yayınları · 20192,102 okunma
"Coşkulu bir kendinden geçiş ve ahlaksızca bir dalavere dönemi, sabırsızlığın ve fanatizmin inanılmaz bir karışımını oluşturuyordu.Abartılı olan ve kontrol edilmeyen her şey altın çağını yaşıyordu: teosofi, okültizm, spritizm, uyurgezerlik, antroposofi, el falı, grafoloji, Hint yoga öğretileri ve mistisizm. Şimdiye kadar bilinen bütün heyecanları geride bırakacak her şey morfin, kokain ve eroin gibi uyuşturucu zehirlerin her çeşidi, inanılmaz bir sürüm buluyordu. Tiyatrolarda ensest ilişkiler ve baba cinayeti gibi konular işleniyordu, politikada ise komünizm ve faşizm en çok tercih edilen ekstrem konulardı.Buna karşın normal ve ölçülü olanın her çeşidi dışlanıyordu."
"Yıllardır tartışıp kavga etmediğim arkadaşlarım beni kaba bir şekilde Avusturyalı olmamakla suçluyor ya da ülke sınırlarının ötesine,Fransa'ya ya da Belçika'ya gitmem gerektiğini söylüyorlardı.Hatta bu savaşın büyük bir cinayet olduğunu ileri sürenlerin, devlet otoritelerine ihbar edilmeleri gerektiğini bile ima ediyorlardı.Çünkü "bozguncular" bu güzel sözcük kısa bir süre önce Fransa'da bulunmuştu en büyük vatan hainleriydi. Yapılacak tek bir sey yardı: ötekiler heyecandan kudururken kabuğuna çekilip susmak."
"Düşünsel çılgınlık giderek daha da absürd bir hal alıyordu.Oturduğu şehirden hiç dışarı çıkmamış ve okulu bitirdikten sonra atlasını bir daha hiç açmamış olan ocak başındaki bir aşçı kadın, Avusturya'nın (Bosna'nın herhangi bir yerinde küçük bir sınır kasabası olan) "Sandschak" olmadan varlığını sürdüremeyeceğine inanıyordu. Bir milyarın ne olduğunu bilmeyen arabacılar, Fransa'nın elli milyar mı, yoksa yüz milyar mi savaş tazminatı ödemesi gerektiği konusunu sokak ortasında tartışıyorlardı. Bu korkunç nefret nöbetine tutulmamış tek bir kent ve tek bir topluluk yoktu."