Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlığıdır, slogan. İlkelim, budalanın, papağanın ideolojisidir. Düşünce ile çığlık bağdaşmaz. Şuurun sesi çığlık değildir. Yabani bağırır, medenî insan konuşur.
Aile mutfakta, yatak odasında ve bodrumda savaşın eksimesini bekliyordu. Savaş eksilmiyordu, önce babalar eksildi sonra ağabeyler eksildi, savaş eksilmedi.
Bu açıklama benim için ayrıca zor olacak, çünkü burada her şeyi nice günler ve geceler boyunca öylesine inceden inceye düşündüm ve deştim ki, şimdi artık karşımdaki manzara benim bile aklımı karıştırıyor.
Böylesine büyük bir yanılgının mümkün olabilmesi için, aranıza, seninle benim aramdakinden bile daha büyük, ölçüsüz bir yabancılaşma girmiş olmalı. Senden öylesine uzaklaşmış ki, artık onun olduğunu sandığın yerde kendi oturttuğun bir hortlağı görüyorsun yalnızca.
Ama bütün ögeleri kanıtlanabilir biçimde doğru olan bir kuram basit bir totoloji olmaz mıydı? Çemberi kırıp ilerlemek için tek şans kanıtlanamazlık hatta yanlışlanabilirlik bölgesinde yatıyordu.
Peki, Urras’tan korkmanın akıllıca olabileceğini kabul ediyorum ama nefret niye? Nefret işlevsel değil, neden öğretiliyor bize? Acaba Urras’ın gerçekten nasıl olduğunu öğrenirsek seveceğimiz için mi -bir kısmını- bir kısmımız?