Yalpalıyor tarih ve zaman
Kırdım kanatlarını meleğimin,
Yoldan geliyorum.
Ruhumdaki sabır gönlümdeki aşkla
Suskun, sessiz, dilsiz bir koronun
İlahi gülümsemesini bekliyorum!
Neden insana huzura erdim derken
Gelir ki bir cinnet?
Ve neden taştan insanlar
Bahsederler sevdadan?
Unuttum gülen yüzümün gürültüsünü,
Serinledi hava söndü tüm kandiller.
Şimdi kapısı kapalı penceresi dargın
Zihnimdeki seslerini alsalar,
Çoktan unutulmuş olmayacak şeyler fısıldarım sana.
Kendime yabancı çığlıklarım vardı,
Bir süre önce teslim ettim rüzgara.
Unutuyorum her şeyi
Öyle ki ;
Sesinden tut
Saçlarının ritmine kadar!..
04.05.2023
Yıllar Sonra hep ilgimi çeken, hep okumak istediğim fakat nedense hep edinmekte geç kaldığım bir kitap oldu.
Yazar Hasan Karataş’ı başka platformlarda da takip ediyordum.Ama kısmette burada da karşılaşmak varmış.Bu vesileyle kitapları imzalı olarak bir anda elimde bulmak ,benim için tarifsiz mutluluk....Öncelikle bunun için Hasan bey’e bir kez de
Suskun,sessiz,sakin,sadece işine gidip gelen,gereksiz sohbet etmeyen,insanlardan kendini soyutlamış,çalışma arkadaşları ve ailesinden değer görmeyen ve yokmuş gibi sayılan Raif Efendi…
Dışarıdan böyle gözüken Raif Efendi’nin roman olacak hikayesinin olması ne garip… Beni en çok etkileyen konu, bu kadar önemsiz gözüken insanın bu kadar ayrıntılı ve karmaşık hikayesinin olmasıydı.
Kendi kendime şöyle düşündüm, acaba toplumumuzda böyle soyutlanmış, sessiz, sakin insanların altta yatan ne hikayeleri vardır?
Başından sonuna kadar her sayfasını heyecanla okudum ve kitabı elimden bırakma duygusu içime hiç gelmedi. Sade,yalın ve anlaşılır bir dille yazılmış.
Sabahattin Ali 41 yaşında vefat etmeseydi acaba daha ne hikayelerini okurduk…
Suriyeli yazar Nihad Siris’ten muhteşem bir kitap. Suriye’de daha basılmadan yasaklanan Sessizlik ve Gürültü romanı bu nedenle yazıldıktan bir yıl sonra, 2004 yılında Beyrut’ta yayımlanır. Kitap yayımlandığı günden beri büyük bir ilgi görmüş olsa da yazarı Nihad Siris’e de sürgün kapılarını açmıştır.
Sessizlik ve Gürültü romanını distopik bir
Şehirden uzak,bir deniz kenarındayım
Ve bir kuş tınısı geliyor kulağıma
Ötüyor inlercesine
Sanki onada acı çektiriyor birileri
Söylüyor benim gibi..
Belki bir türkü belki bir ağıt..
İçindeki irini dökercesine..
Denizin dalgası vuruyor kayalara
Onlarda ağlıyor sanki
Canları yanıyor belki de.
Suskun ve sırılsıklamlar
Benim gibi sessiz sessiz.
Ağlarcasına..
İçlerine dökülüyor damlalar..
@kc_memocan
Yoruldum...
Her yerden ve de her şeyden...
Ne içime sığabiliyorum,
Ne de bir şey geliyor elimden.
Hüzün sarıyor bedenimi, usulca inceden...
Ne çözebiliyorum,
Ne de çıkabiliyorum içinden.
~
Geçen ömre, beyhude yıllara,
Gitmek istiyorum, sessiz sedasız.
Böyle olabildiğince uzaklara,
Zamansız ve de mekansız.
~
Suskun yüreğimle, şükre vuruyorum dilimi
Yitirdim her şeyi, evvelâ da kendimi
O kadar zor oluyor ki, virân eyledim hâlimi
Ne durabiliyorum, ne de kalkabiliyorum yerimden.
~
Şikâyetçi değilim hâşâ, etmemde,
Kalmasa sabrım, bitse gücümde.
Gelecektir elbet güzel günler de,
Eyledim tevekkül, yorgunum sadece...
Tayfun Ö.
DİPÇE :
"Bu ağrıya sıkı sıkıya tutunduğumu fark ettim. Ilk başta susturmaya çalıştım onu, böylece geçeceğini ve beni tedirgin memnuniyetimle baş başa bırakacağını düşündüm."
Bu satırlarla başlıyor öykü gerçek bir kalp ağrısından revan ederek tutunmuş başka ağrılarla karşılaşacağımızı baştan haber veriyor yazar. Ana karakteri tanıdıkça
En derin duygularını dökesin varken satırlara, hissis ve sessiz durmak gibi can yakan bir duyguyla dolar gözlerin. Dalarsın hayallere, özlersin...Ama..
Ve kapanık, durgun bir resim Üsküdar. Kapanık, durgun tarihler düşüren bir imparatorluğa
Bir imparatorluğa ihtiyar, ihtiyar çünkü giyitleri bol gelmeye başlamıştır
Ve biraz boynunu eğerek yürür ve solmuş kararmıştır biraz ve taşmıştır yeni bir izdüşüm için
(Sonunda sokaklara inecek, herkes gibi giyinip, sessiz suskun köprüden geçecektir