Bakışları çarpıştı, parlak bakışlarından çıkan çatırtı ıssız vadide acı acı yankılandı. Damlayan suyun sesi kulakları sağır eden bir mavilikteydi. Güneş, dağın ardına düştü düşecekti. Zaman, ikisinin birbirine kenetlenmiş bakışları arasından bir at sürüsü gibi geçti.
Suydu bu,evet,çevredeki kayaların tepelerinden dökülen uzak bir çağlayan.Fışkıran suyu titreten rüzgâr,yankıların gizemli oynaşması,suyun çarptığı taşların çıkardığı değişik sesler,sürekli konuşan bir insan sesi oluşturuyordu:Bizim yaşamımıza değin sözler söylüyordu,hep anlayacak gibi olup bir türlü seçemedigimiz sözlerdi bunlar.
Kartallar uçar mı bir harâbeden
Köprülerden benim yarim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem
Taşırsın yeryüzüne ebedi tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum
Avuçlayıp öpüyorum kumları
Bir kara delikten bakarken hayat
Meydan okuyanlar kim bu serâba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar ceylan koşması
Sen nasıl bu kadar yollar
Zirveye doğru gidiyorum,
Kanat doluyum.
lifiri karanlıkta yolu görüyorum,
Fener doluyum.
Işık ve kum doluyum,
Ağaç, yol, köprü, nehir, dalga doluyum.
Yaprağın sudaki gölgesiyle doluyum,
"Ama ne kadar da yalnız içim."
Yas-ı matem günü derdim yeniler
Yarin sesi kulağımda çınılar
Sordum ki dağlara niçin iniler
Dedi çekticeğim karın elinden
Varıp bir pir ile pazar edersin
Oturup da ikrarını güdersin
Sordum garip bülbül niçin ötersin
Dedi çekticeğim harın elinden
Ser çeşmeden gelir suyun durusu
Nasibimiz verir pirin birisi
Dedim Pir Sultan’ ım benzim sarısı
Dedi çekticeğim yarın elinden.
Pir Sultan Abdal
Almanlar partizan müfrezesinin konaklayacağı yeri öğrenmiş. Ormanın çevresini ve tüm girişleri sarmışlar. Balta girmemiş bölgelerde saklanıyorduk, tenkil müfrezesinin uğramadığı bataklıklar koruyordu bizi . Bataklık, araçları da insanları da ölümüne içine çekiyordu. Günlerce, haftalarca boğazımıza kadar
suyun içinde durduğumuz oluyordu. Aramızda bir kadın telsizci vardı, yakınlarda doğum yapmıştı. Çocuğu aç, meme ister ama annenin kendisi de aç, sütü gelmez, çocuk ağlar. Tenkikiler yakında ... Köpekleri de cabası. ..
Köpekler duyacak olursa hepimiz mahvoluruz. Bütün grup - otuz kişi . .. Anlıyorsunuz, değil mi?
Komutan karar verdi ...
Kimse anneye emri iletmeye cesaret edemiyor ama kendisi de anlıyor zaten. Bebeğin kundağını suya bırakıp uzun süre tutuyor orada ... Çocuk bağırmıyor artık ... Hiç sesi çıkmıyor. .. Biz bakışlarımızı kaldıramıyoruz. Ne
anneye, ne birbirimize bakabiliyoruz
Şemsiyeleri kapatmalı.
Yağmur altında yürümeli.
Düşünceleri, hatıraları yağmur altına getirmeli.
·Şehir bütün halkıyla yağmur altına gitmeli.
Dostu yağmur altında görmeli.
Aşkı yağmur altında aramalı.
Bilmiyorum, neden
"At soylu hayvandır, güvercin güzeldir." derler?
Ve neden hiç kimse yarasayı kafese koymuyor.
Yoncanın ne eksiği var kırmızı laleden.
Gözleri yıkamalı, başka türlü görmeli.
Kelimeleri yıkamalı.
Kelime rüzgar olmalı, yağmur olmalı.
Yaşam hoş bir adettir,
Yaşamın ölüm genişliğinde kanatları vardır,
Aşk kadar sıçrayabilir,
·Yaşam, alışkanlık rafına kaldırıp
unutulacak birşey değildir.
Ruhum, nesnelerin tazeliklerine akar,
Benim ruhum, gençtir.
Ruhum bazen heyecandan kekeler,
··Benim ruhum, işsizdir:
Yağmur damlalarını, duvardaki tuğlaları sayar,
Ruhum bazen yol ağzında duran bir taş gibi gerçektir.