Mustafa Kemal Paşa
. Yunanlılar, bu ismi ve bu adamı, Kartaca Kadim Caton'u nasıl müebbeden hatırladıysa öyle hatırlayacaklardır. Bir milletin başına gelebilecek ne kadar felâket varsa hepsiyle haşır neşir olduğumuz bu senelerde önümüze düşüp bizi tekrar hayâta çıkaran Mustafa Kemal Paşa'nın simâsını ileride tahattur edecek her Türk, Abdülhak Hâmid'in bu mısra'ındaki çerçeve içinde görecek: Akardı pâyına mahşer-misâl bir millet! .
Sayfa 122Kitabı okudu
Madem her vakit ecel gelebilir ; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedi hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, ahireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır.
Reklam
Kardeşlerim! Size lâtif bir hikâye: Bir zaman, Barla'da bir zat, ağaçtan bir kutuda, cevizli bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o birbuçuk kilo lokmalardan her gün altışar tane ben kendim yerdim ve bazan o kadar ve daha ziyade başkalara teberrük olarak verirdim. Sıddık Süleyman bu hadiseyi belki tahattur eder. Bir aydan ziyade devam etti. Sonra, merhum Galib Bey ile hesap ettik, onun beş-alti misli bereket içinde olduğuna kanaatımız geldi. Ben o vakit dedim: "Bu zatta ehemmiyetli bir bereket, bir ihlas var. Şimdi tahmin ve tahattur ediyorum ki, o zat Hacı Hafız imiş. O acib bereketin şimdi sırrı çıkmış.
Sayfa 18 - Söz NeşriyatKitabı okudu
Sinema gibi hayatını cennette seyretmek :)
15,16. (Mücevherlerle) işlenmiş tahtlar üzerinde karşı karşıya (kurulup) yaslanmış kimselerdir.(1)  (1) “Ehl-i Cennet, elbette arzu ederler ki, dünya mâcerâlarını tahattur etsinler (hatırlasınlar) ve birbirine nakletsinler; belki o mâcerâların levhalarını ve misâllerini (manzaralarını) görmeyi çok merâk ederler. Elbette sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları ve o vâkıaları müşâhede etseler (seyretseler) çok mütelezziz olurlar (lezzet alırlar). Mâdem öyledir, herhâlde dâr-ı lezzet ve menzil-i saâdet (lezzet ve saâdet yeri) olan dâr-ı Cennette, عَلٰي سُرُرٍ مُتَقاَبِل۪ينَ [Karşılıklı tahtlar üzerindedirler] âyetinin işâretiyle; sermedî (sonsuz) manzaralarda, dünyevî mâcerâların muhâveresi (sohbeti) ve dünyevî hâdisâtın (hâdiselerin) manzaraları Cennette bulunacaktır.” (
Bediüzzaman Said Nursî
Bediüzzaman Said Nursî
)
Sayfa 533
Meselâ: Küçüklüğümde Kamer tutuldu. Ben vâlideme dedim: "Neden ay böyle oldu?" Dedi: "Yılan yutmuş." Dedim: "Daha görünüyor?" Dedi: "Yukarıda yılanlar cam gibi olup, içlerinde bulunan şeyi gösterirler." Bu çocukluk hatırasını çok zaman tahattur ediyordum. Ve der idim ki: "Bu kadar hakikatsız bir hurafe, vâlidem gibi ciddî zâtların lisanında nasıl geziyor?" diye düşünürdüm. Tâ, felekiyat fennini mütalaa ettiğim vakit gördüm ki: Vâlidem gibi öyle diyenler, bir teşbihi hakikat telakki etmişler.
Sayfa 91 - rnk
"Ey nefis! Az bir ömürde hadsiz bir amel-i uhrevî istersen ve herbir dakika-i ömrünü bir ömür kadar faideli görmek istersen ve âdetini ibadete ve gafletini huzura kalbetmeyi seversen, Sünnet-i Seniyeye ittiba et. Çünki bir muamele-i şer'iyeye tatbik-i amel ettiğin vakit, bir nevi huzur veriyor. Bir nevi ibadet oluyor. Uhrevî çok meyveler veriyor. Meselâ: Birşeyi satın aldın. Îcab ve kabul-ü şer'iyeyi tatbik ettiğin dakikada, o âdi alış-verişin bir ibadet hükmünü alır. O tahattur-u hükm-ü şer'î bir tasavvur-u vahy verir. O dahi, Şârii düşünmekle bir teveccüh-ü İlahî verir. O dahi, bir huzur verir. Demek Sünnet-i Seniyeye tatbik-i amel etmekle bu fâni ömür, bâki meyveler verecek ve bir hayat-ı ebediyeye medar olacak olan faideler elde edilir."
Sayfa 362 - Envar Neşriyat
Reklam
573 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.