Tahir olmak da ayıp değil,
Zühre olmak da..
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş,Tahirle Zühre olabilmekte,
yani yürekte..
Meselâ,bir barikatta dövüşerek
meselâ,kuzey kutbunu keşfe giderken,
meselâ denerken damarlarında bir serumu,
ölmek ayıp olur mu?
Tahir olmak da ayıp değil,Zühre olmak da..
Hattâ sevda yüzünden,ölmek de ayıp değil.
Seversin dünyayı doludizgin,
ama o bunun farkında değildir.
Ayrılmak istemezsin dünyadan,
ama o senden ayrılacak.
Yani sen elmayı seviyorsun diye,
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi,artık
yahut hiç sevmeseydi,
Tahir ne kaybederdi Tahir'liğinden?
Tahir olmak da ayıp değil,Zühre olmak da..
Hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil..
"Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben."
Kitabı eline alır, incelersin. Sayfaları şöyle bir açar koklar, kitabın kokusunu içine çekersin. Ben çok severim mesela kitap kokusunu. Yeni basılmış ya da sararmış bir kitapsa muhteşem bir kokusu olur. Açar bir göz atarsın içine. Olur ya ilk cümle olarak böyle bir cümle çarpar gözüne. Hadi
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?
" " Gördüğüm o ilk an, sevdiğim o ilk an; birbirimize tutunduk biz... Neyi bulsak, tutunduk ona… Bitmeyen gecelerin kabuslarından; güneşin tabir ettiği güzel bir rüyanın, tomurcuklarına tutunduk… Uzun ömürlü sancılarla defalarca öldük, mahşeri sabahlardaki dirilişimize tutunduk… Hüzünleri indirdik hikayelerin son durağında; çocuksu tebessümlerle ve ışıltılı sabahların büyüsünde, yeniden düşlere tutunduk..! Kalplerimiz masumdu ezeli bir davada; bıçak sırtı bir dengeyle, Aşk’a tutunduk… Sırrımızı kuşanırken, yüreklerimizin güvenirliliğine tutunduk… Görmeden, ama çok inanarak hem de… Cümle değildik, cümlesine nokta koymadık; Aşk’ın sonsuzluluğuna tutunduk… Velhasılı; tutunduk işte..! Yola ve Aşk’a seçildik, edeple yürüdük… Yan yana değil, göz göze tekleşen bir çift yüreğin rahminde; er gibi vulüduna kalbimizi serdik… Ne Leyla ne Mecnun, ne Ferhat ile Şirin, ne Tahir ne de Zühre; ben hepsini bertaht eyledim Yunus’ça ve edeple… Bir gün ardıma dönüp baktığımda, kalbimi göremedim, yerinde yoktu… Ve yaşadığım hiçbir şey ve yazdığım hiçbir şiir, aynı etkiyi bırakmadı bir daha; ruhumda… Aşk imkansızdı, kaderimiz imkansızdı; yan yana olamadık asla bir evin içinde, kalplerimizle bir kitabın içine girebildik hürmetle… İşte o kitap, bu kitaptır… Artık Aşk’ımı ispatlıyorum! Bakma; seni sevmiyorum dediğime, al gözlerini geriye senin olsun... Dilimdedir, hileli oyunun kirli ihtimalleri… Ben; seviyorum be seni!!! Seviyorum…
// Yusef Masadow //
Önecelikle eleştiri sınırlarım Toprak Ana, Cemile ve Sultanmurat kitapları çerçevesinde olacak.
Yazarın akıcı dili, betimleme yeteneği vs bunlar yazarın su götürmez yetenekleri olarak düşünüyorum.
Bununla birlikte söz konusu 3 kitap aynı köyde 3 ayrı evde yaşanan hikayeler gibi. Kitabın başında Fransız şair Louis Aragon'un "Cemile"