ümitsizlik içinde çöktü kaldı, ama hemen sonra kendini toparladı. Hayır! At bu düşünceleri kafandan! Friedrich haklı: Ödev, adap, sadakat, fedakârlık, özgecilik, kibarlık; bunların hepsi de insanı uyutmaya yarayan ninnilerden başka bir şey değil, hem de öyle bir uykuya yatırıyor ki kimse bu uykudan uyanamıyor, uyansa da ancak yaşamının sonuna geldiği an oluyor bu. İşte o an, insanın hiç yaşamamış olduğunu öğrendiği an oluyor.
Benim bir tek yaşamım var, sonsuza dek yinelenecek bir yaşam. Geçmişin ve geleceğin sonsuzluğu boyunca, çocuklarıma karşı ödevlerimi yerine getireyim derken kendimi kaybetmemin pişmanlığını yaşamak istemiyorum.
Eski yaşamımın külleri üzerine yeni bir benlik kurmam için bir fırsat bu! O zaman, bunu başardığımda, kendi çocuklarıma giden yolu da bulacağım! O zaman, bir daha asla Mathilde’nin toplumsal açıdan uygun dediği kavramlarının esiri olmayacağım! Çocuklarına giden bir babanın yolunu kim tıkayabilir? Bir balta olacağım. Keserek, yararak onlara giden yolu açacağım! Bugüne gelince, Tanrı onların yardımcısı olsun. Hiçbir şey yapamam. Boğulmak üzereyim ve önce kendimi kurtarmam gerek.
Şair Mascha Kaleko, bir şiirinde "Hiç bir uçurumdan seni koruyamam,/ Tanrı, göğün en üstün yerine bırakmış ödülü./ Yalnız tek bir tecrübem senin yoldaşım olsun/ Kim olursan ol, bütünüyle ol" diye sesleniyordu oğluna.
“Tanrı İnsanoğlunu kendi suretinden yaratmış! …….. Schlomo Tanrının resmi!
Ama bu sözleri Tevrat’a kim yazmış?
İnsanoğlu Tanrı değil!
İnsanoğlu!
Bir şekilde kendisini Tanrının yerine koymuş…!”
🎬 Yaşam Treni