Nezih bir apartman dairesinde kendine yeni bir yaşam kurmaya beyaz bir sayfa açmaya hazırdı. Aslı'dan yeni boşanmış ve bir süre psikologluğa ara vermiş olan Erdem daha ilk gününde kapısını çalan Yakup ile tanıştı.
Tek bir günde hayatınız nasıl kararabilir hiç düşündünüz mü? Emin olun Erdem'de bunu hiç hayal etmemişti. O sadece sorunlarından kaçmayı ve kendine yeni bir başlangıç yakalamak için doğru zamanı arıyordu. Bekle, doğru zaman mı? Tam olarak öyle değil okur, önce Yakup girdi sabahın körü sonra Adem ve ah susumayan iç ses var elbette...
Bir apartmanda 2 insan; biri kapıcı diğeri psikolog... Adem kim? Peki ya susmayan aşağılayan o baba? Kendini bu hikayeye hazırla okur, kitabın ortasında kitabı kapatıp derin bir soluk alacaksın. "Nasıl oldu bu?" diyen iç sesin merakına yenik düşüp kitaba kaldığın yerden devam etmene neden olacak.
Psikolojik bir gerilim var burada ama bir fark var. İnsani değerler okur, mevzu insanlık değerleri saydam bir köprü gibi karakterler üstünden @gurgenozz yazar anlatmış.
Kitabı eline alıp sakın hayıflanma, kısa olmasının püf noktası yazarın seni bir oturuşta şaşırtıcı bir kurgu ile içine çekmesi olacaktır. Daha önce @gurgenozz cümleleriyle tanıştın mı bilemem ama yakın zamanın Çağdaş Edebiyat başlığı altında sağlam bir psikolojik gerilim yazarlarından biri haline geleceği çok açık!
Tebrikler yazar, cümlelerini yine şaşırtmayıp çok sevdirdin. Kötü bir günün aksine verimli bir okuma günü için tavsiyemdir.
#kötübirgün #gürgenöz #destekyayınları
Kötü Bir GünGürgen Öz · Destek Yayınları · 2021429 okunma
Oktay içkici, kumarcı, geçimsiz, hatta insanlıktan nasibini almamış bile diyeceğimiz biri. Karısı Fatoş onu terk ediyor. Hemde karnında bebeğiyle. Söylemiyor Oktay'a hamile olduğunu.
Bir kız çocuğu doğuruyor Fatoş.
Tek başına terzilik yaparak büyütüyor Fatoş Çiçek ismini verdiği kızını.
Dünya tatlısı Çiçek; Fatoş kaza sonucu dünyaya gözlerini yumunca annesiz kalıyor.
Oktay bu acı olaydan sonra kızından haberdar oluyor. İstemese de kızını yanına almak zorunda kalıyor. Hani dedim ya insanlıktan nasipsiz, kızına şiddet uyguluyor?
Olaya şahit olan ve videoya çeken bir polis memurunun müdahalesiyle Çiçek koruma altına alınıyor. Oktay ceza alıp Sessiz Ada'ya mahkum olarak gönderiliyor. Sessiz Ada'mı ?
Adaletin kıssasa kıssas sağlandığı bir yer. Oktay neden mi orada? Çünkü şiddet uyguladığı kızı Çiçek doğuştan sağır.
Ada'da Oktay neler yaşıyor nasıl cezalandırılıyor? Bundan sonrasına sipoiler vermeyeceğim. Empatinin en iyi anlatılmış halini okuyoruz. Adalet sistemini sorguluyoruz... Son zamanlarda okuduğum en iyi öykü diyebilirim. Okuduğunuzda bana hak vereceksiniz. Tavsiyemdir okuyun okutun.
Voroluşunun bilincine varmış, var olmaktan yorulmuş,insanlardan uzaklaşıp köşesinde anlaşılmayı beklemiş. O da olmamış, kendini hırpalarcasına yazmış hissettiklerini.Yazdıklarının saçma olduğundan dem vurmuş hep. İnsanlar görmesin diye hepsini sandığının içinde biriktirmiş.En çok delirmekten korkmuş.Hayata değmeden yaşamak istemiş. Kendisiyle ruhu arasındaki mesafeyi ne yaparsa yapsın kapatamamış. Ama ne olacaksa olsun doğudan batıdan saçmalayalım bu hayatı demiş.Kitap tam anlamıyla Huzursuzluğun Kitabı ve bu adam Portekizlilerin (Her ne kadar haberleri olmasa da. :) ) Oğuz Atayı ve bu kitap tutunayamanların kitabı. Tutunamayanlara tavsiyemdir.
Selamün aleyküm Ya Kitap ehli
İnsan inandığı gibi yaşamalı öyle değil mi? ya da biraz devrikleştirirsek inandığını yaşayana insan denir...
Bir sorumluluğunuz var, kısıtlı süreniz, dönüşü olmayan.
Elinizden geleni yapınca mesrur olacağınız ama gayretinizi esirgediğiniz de ise en bedbaht hâle düşeceğiniz...
Peki ya menfaatlere gelelim, sevgiyi
Yağmurlu bir Ankara gecesi. Mayıs ayında olmamıza rağmen bu gri şehirde haftalardır yağmur yağıyor. Sanki evren bana ‘başla artık şu efsane kitaba’ diyor çünkü Dostoyevski okumak için her zaman kasvete ihtiyacım var. Aslında sabahtan hazırladım kendimi bu geceye. Çok heyecanlı bir gün geçirdim çünkü bu kitabı tam ik senedir elimde bekletiyorum,
Okuması bu kadar zor olan bir kitabı yazmak, tüm bu veriler için çalışmalar, röportajlar yapmak nasıl zordur kim bilir... Peki bunlar bu kadar zorsa ya o acıları yaşamak!..
Öyle satırlar var ki tüyleriniz diken diken oluyor. Ve onların gerçekten olduğunu, yaşandığını bilmek büyük bir acıya vesile... Sık sık yarım bırakıyor, uzaklaşıyorsunuz. Ama
İş yerinin yoğun çalışma ortamından biraz olsun sıyrılmak, nefes almak için arkadaşımla beraber bahçeye indik. O sigara ile nefes alacak bense onun yüzündeki rahatlamayı görerek kendime telkinlerde bulunacaktım. Çıktık dışarı. Hava oldukça kasvetliydi, öğlen olmasına mukabil insanda, akşam hissi uyandırıyordu. Havadan sudan muhabbetlere daldık.
"Beni yüzüstü gömün, çünkü yeterince gördüm!" (Hakan Günday)
Böyle bir cevheri yeni yeni tanıyan benden, yeni yeni tanıyacaklara özel olsun bu inceleme;
Şule Gürbüz, Dolmabahçe sarayında antika saatleri tamir eden bir yazarımızmış. Çok boyutlu ve çok katmanlı metinler yazmasının yanı sıra, karakter ya da kurguya değil daha çok