Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Evimizin hemen arkasındaki arsada maçlar yapardık. Önce futbol konusunda mahallenin önderligini ele almış iki çocuk, bir çizgide adım adım birbirine yaklaşır ve, "Aldım, verdim / Ben seni yendim / Yenmeye geldim," diye bir tekerleme tuttururlardı. İlk olarak hangisi diğerinin ayağına basarsa oyuncu seçme hakkı onun olurdu. Biz maç yaparken kenarda duran kızlarla ufaklıklar da "Mehter Marşı"nın üstüne yazılmış o çok sevdiğim tezahüratı yaparlardı: "Kalemizde Aslan Nihat var, geri dörtlümüz yıkılmaz duvar..." Yerlere düşerdik, her yerimiz toza bulanırdı, çamur içinde kalan yüzlerimizden akan terler kirli bir yol açardı kendine, dizlerimizde yaralar oluşur ya da bir önceki maçın nişanı gibi duran bir yaranın kabuğu kopardı.Bağıra çağıra topun kale niyetine dikilen taşın üstünden mi yanından mı geçtiğini tartışırdık. Bir de bütün bu kargaşanın içinde anlamadığım bir kural vardı: Üç kornel bir penaltı. Maçtan önce taraflar aralarında bu konuda kesin bir anlaşmaya varırdı ve maç boyunca bağıra çağıra durum rakibe bildirilirdi. "Korner! İki oldu ha! Üçüncü korner, üçüncü korner, penaltı!" Çocukluk işte. Bir şeyin başka bir şeye nasıl dönüştüğünü anlamam için yıllar sonra bu metinleri yazmam gerekiyormuş.
Sayfa 61 - Can YayınlarıKitabı okudu
Tekerleme gibi...
"Olmayacağı varmış olmamış. Olacağı vardıysa kesin olurdu. Ne oldu ki, ne olacak. Olsun. Olacak olan zaten istesen de istemesen de olacaktır. İşte ben de olamıyorum. Nasıl oluyor diye sorarsan onu da bilmiyorum. Bilsem bile olacak olanın önüne geçmezdim, çünkü olduran ben değilim, ben olduranın oldurduğuyum..."
Sayfa 294 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
en sevdiği de kitap okuma illetine tutulur, sürüm sürüm sürünür inşallah!
(Kitap pahalıydı. Kitap hep pahalı oldu benim için.) Bu çocuk neden böyle oldu? Cami duvarına mı işedi, helada resim mi baktı, yoksa ekmeğe mi bastı da başına bu bela geldi, bilmiyorum. Hiç aklım almıyor. Kitap buldu muydu, ne aş ister, ne su. Kapanır bir odaya, girer bir dolaba, çekmeceye, okur da okur. Güzel gözlerine hiç mi hiç acımaz, top peşinde koşmayı, elma dalında hoplamayı, zıplamayı hiç mi canı çekmez, nedir derdi, kim beddua etti çocuğuma, bilmiyorum. Vallahi anlamıyorum. ∆ Beddua edenin iki gözü cılk olup önüne akar, en sevdiği de kitap okuma illetine tutulur, sürüm sürüm sürünür inşallah! ∆ Başın dan kurşun mu döktürtmedim, az mı okutmadım yavrumu, 87 amma çare etmedi... Az mı yakıp yırtmadım o kitapları... Olmadı, olmadı... Bulup getiriyor, çöküyor kitapların başına, unutuyor dünyayı. Babası kızar, kükrer durur tepemde, "Sen yüz verdin bu hergeleye". Ne yapayım, atsan atılmaz, satsan satılmaz. Evlat bu, can parçası işte. İstemez miydim öbür iki kardeşi gibi normal olsun, türkü çağırsın, kıkırdasın, gülsün, tekerleme düzsün? Ne gezer, canımın parçası yavrum kâğıt parçalarına yazılı beyanlara karasevdalandı, tutsak oldu onlara...
Sayfa 8788 - Remzi KitabeviKitabı okudu
Beni kendime getiren kendi sesim oldu; bir tekerleme söyler gibi “Sen güzelsin, sen güzelsin” deyip duruyordum.
Benim de hayalim şu: Annemin beni, benim istediğim gibi sevmesi. Tekerleme gibi oldu, söylemesi bile zor değil mi? Aslında beni hesapsız kitapsiz sevmesini istiyorum. İyi not alırsam değil, uslu olursam değil, akıllı olursam değil, farklı olursam değil, susarsam değil, onun istediği gibi olursam değil... Beni sadece, ben olduğum için sevmesini istiyorum.
Nasil Sevilmek İsterim
Benim de hayalim şu: Annemin beni, benim istediğim gibi sevmesi. Tekerleme gibi oldu, söylemesi bile zor değil mi? Aslında beni hesapsız kitapsiz sevmesini istiyorum. İyi not alırsam değil, uslu olursam değil, akıllı olursam değil, farklı olursam değil, susarsam değil, onun istediği gibi olursam değil... Beni sadece, ben olduğum için sevmesini istiyorum. Kızdığında da, küstüğünde de, ağladığımda da, güçsüz olduğumda da, onu utandirdığımda, sinirlendirdiğimde de sevmesini istiyorum. Sevilmek için çaba harcamam gerekmemesini; sadece bu dünyada, bu evde, onun yanında olduğum; sadece onun cocuğu olduğum için beni sevmesini istiyorum. Çünkü günün sonunda istediğim tek şey annemin beni sevmesi.
Reklam
Bazen Benny'yle yan yana olmak tek başına kalmak gibiydi. Yeri geliyor Benny saatlerce kendi âlemindeymiş gibi davranıyordu. Onun bu huyu Beth'te bir nebze karşılığını buluyordu çünkü o da kendi âleminde, gamsızdı ve satrançtan başka bir şeyle ilgilendiği yoktu. ... "Tebrikler!" dedi Wexler. "Benny'ye bir tevazu dersi
OTORİTE OLMADAN İLİM OLUR MU? Modern dönemler öncesinde, ilmin üretildiği ve aktarıldığı kurumlar medreselerdi. Bu medreselerde her bir ilim dalında “otorite” kabul edilen bir takım metinler ve o otorite metinlerin yazımı, şerh edilmesi ve öğrencilere aktarılmasında uzmanlaşmış “otorite âlimler” vardı. Bu metinlerin kimi zaman özet tarzında
1 2 EYLÜL BOZULAN MENFAAT DÜZENİNİN YENİDEN TESİSİ İÇİN YAPILMIŞTIR Röportaj : Bizim Ocak, Sayı :54, Eylül 1988 Bizim OCAK: 12 Eylül Harekatı sizce bir ihtilal mi yoksa darbe mi? Muhsin Yazıcıoğlu: 12 Eylül harekatı sosyolojik manada toplumun ihtiyaçlarından doğarak gelişmiş bir harekat değildir. Dolayısıyla topyekun bir değişimle yeni bir
AÇIKLIK EN DOGRU YOLDUR Röportaj : Alper Gazigiray [Ahmet Haluk Dursun] Zaman, 14- 15 Şubat 1988 Zaman: Sayın Muhsin Yazıcıoğlu kısa bir tercümeihalizi verir misiniz? Nerede doğdunuz? Kaç yılında doğdunuz, öğrenim hayatınız? Muhsin Yazıcıoğlu: Bismillahirrahmanirrahim. 1954 yılında Sarkışla, Elmalı köyünde doğdum. İlkokulu orada bitirdim.
Reklam
Malumpaşa'nın 15.09.1947 günlü ikinci sayısında "Mahkeme Koridorlarında" köşesinde "Gün Uğursuzun" başlıklı bir yazı yayımlanmıştı. Aynı yazı bu sayının üçüncü sayfasına yeniden konmuştur. Yedi-Sekiz Paşa · 13 Mayıs 1949 · Sayı: 3 Gazetenin bu sayısında toplatma haberi yoktur. Birinci sayfadan "Ne Mutlu Tokum