Aslında harekete geçmek bin bir küçük eylemi yerine getirmktir. Büyük bir bilinç yöneticisi olan Bossuet, "büyük atılımlarla tırmanılan ama sonra sert bir düşüşle aşağı inilen olağanüstü çabalar"dansa "bazen en büyük çileyi veren ve yok edici olabilen küçük fedakarlıkları", mütevazı ama kesin kazançları, kolay ama sürekli yinelenerek farkına bile varılmadan alışkanlığa dönüşen fiilleri tercih ediyordu... az her güne yeter, yeter ki her gün o az kazanılsın.
Bilgisiz ve cahil bırakılmış bir halkın nasıl kolaylıkla şartlandırılabileceği
ve yönlendirilebileceğini gözler önüne sermesi bakımından bu olayın tarihi
önemi büyüktür... Ve her toplumun; kuşkusuz bizlerin de bundan çıkartması
gereken çok büyük dersler vardır. Suçlu aramaksa mesele bunun ortaya
çıkartılması oldukça güçtür... Ne dersiniz, bu kadar
Kötülük kavramı felsefe tarihinde diğer birçok kavram gibi net bir şekilde tanımlanamamış kavramlardandır. Herkes tarafından kabul edilebilir bir ahlak anlayışının olmayışı da kötü ile iyi arasındaki ayrımı daha da belirsizleştirmiştir. Kötü kendi içinde doğal ve ahlaki kötülük olarak ikiye ayrılır. Doğal kötülük, kaynağı her türlü iradeli
"Aklı başında genç, arkadaşlarının düştüğü komik durumlara düşmez ve onların çalışmayla ilgili yerici, saçma muhabbetlerine izin vermez. Çünkü birçoğunun kendi hayatını bile şekillendiremediğini ve tıpkı cansız bir oyuncak gibi girdabın içinde olduklarını bilir. Onlarla konuşurken ruh sağlığı doktorunun aklı yerinde olmayan hastasını dinlediği zaman söylenene çok fazla inanmaması gibi dinlemelidir. •Ne yani bana karşı ön yargıları olacak diye, onların sevgisini ve hayranlığını kazanacağım diye verimli çalışma mutluluğuna, sağlığıma, özgürlüğüme mi değişeceğim onları!•Mutluluklarının yorgunluktan, kuru gürültüden ibaret olduğunu biliyorken onların saçmalıklarına mı katılayım? Konuşmaların kendilerini haklı çıkarmaya varacağını bildiğim için onların muhabbetlerine asla girmem, boyun eğmem. •Yalnızlığı bin kere tercih ederim.Yığınlardan kaçıp sakin, temiz, nezih bir ortam oluşturmayı tercih ederim.• Hatta bana bir şeyler katacak öğretmenlere yaptığım çalışmaları göstermekte, hedeflerimden bahsetmekte, akıl hocası olmalarını sağlamakta fayda var. Barda, kafede takılmak yerine müzelerle, gezintilerle veya faydası olacak birkaç gerçek arkadaş sohbetleriyle ilgilenmek gerek."
Birçok fıtratta bulunan asil duygular, zıt etkenlerin baskısı altında hızlıca solan nazik birer bitkiye benzer. Meşguliyetleri, içinde bulundukları toplumun yük- sek ve asil akli melekelerinin egzersizine müsait olmayan gençlerin çoğunda bu bitki kolayca solar. İnsanlar zihinsel çalışmalarında ince zevklerini kaybettikleri gibi asil kâbiliyetlerini de kaybeder, çünkü bu ince zevki besleyecek dikkat ve merakları yoktur. Bu du- rumda tercih ettiklerinden değil, fakat kolaylığından ötürü nefislerini bayağı zevklere adarlar. Artık öyle bir zaman gelir ki bu sefil zevklerden başka bir şey arama hevesini bile kaybederler."
John Stuart Mill
Bugün dünyada hasbilik realitesinde yaşayan ne kadar insan var gerçekler bilinmez fakat, bir çok insan realitesinin bu realiteye doğru yavaş yavaş çekildiği görülmektedir. Bu durum, vicdan denge seviyelerinin üst kademelere doğru yavaş da olsa çeşitli derecelerde yükselmeye başladığını göstermektedir.
Yükselen bir vicdan dengesi,
Ancak kötülüğün göz kamaştırıcı olması fikri modem çağın en büyük ahlaki yanılsamasıdır. (Küçük oğluma kötülükle ilgili bir kitap yazdığımı söylediğimde “Çok havalı!” diye cevap verdi.) Başka bir yazımda bu yanılsamanın nereden kaynaklanmış olabileceğini yazmıştım.Orta sınıf ahlaki erdemlere el attığında kötülük bile daha çekici görünür. Yobaz din propagandacıları ve sofu tüccarlar erdemi tutumluluk, ağırbaşlılık, iffet, perhiz, ciddiyet, alçakgönüllülük, irade ve nefse hâkimiyet olarak tanımladıklarında, kötülüğün neden daha seksi bir tercih olarak göründüğünü anlamak zor değil.
Türk Efsaneleri
Kim demiş Türkler denizci bir ulus değil diye!
İnsanlığın ikinci atası Nuh Türk olup insanlığı gemisi ile Anadolu'da kurtardı.
Son Türk efsanesini canlı ölüler ibreti ile mahşer tufanı efsanesi olarak yaşıyoruz.
Yaşananlar yaşandı, yaşanacaklar yaşanacak.
Yaşadıklarınıza bir anlam veremiyorsanız, ilmi bir mana ile
"Bir devlete en büyük hizmeti,
evlerin çatılarını değil ,fertlerin ruhlarını yükselterek yerine getirebilirsiniz;
zira fukaraya yaraşır sığınaklarda yaşayan yüce ruhlar,
geniş malikanelerde gizlenmiş zelil esirlere tercih edilir."
Epiktetos
Çocukluğumda içinden çıkılmaz bir kafa karışıklığıyla, ergenliğimde güçlü bir öfkeyle şimdilerdeyse garip, huzurlu, anlayışlı bir kabullenişle irdeliyorum özgür iradeyi. Olmak zorundadan olmalıydıya sonrasında ise olabilirdi belki de diyerek kabul ediyorum olmadığını. Özgür irade yalnızca bir yanılsamadan ibarettir. Tıpkı tanrı gibi o da
"Yaşam bir sanat yapıtıdır" önermesi, ("tıpkı ressamların resimlerini ya da müzisyenlerin bestelerini yapmaya çalıştık ları gibi, yaşamınızı güzel, ahenkli, duyarlı ve anlamlı yapmaya çalışmak türü) bir varsayım ya da nasihat değil gerçeğin bir ifadesidir. Eğer yaşam bir insan yaşamı ise, yani irade ve seçme özgürlüğüyle donatılmış bir varlığın yaşamıysa, sanat yapıtı olamaması mümkün değildir. "Yapacağım" ifadesinin yerine "yapmalıyım"ı dayatan ve dolayısıyla olası tercih boyutunu da raltan dış güçlerin ezici baskısına nedensel rol atfederek, irade ve seçimin varlığını yadsımaya ve/veya gücünü gizlemeye yö- nelik her türlü çabaya rağmen, irade ve seçim yaşam biçimi üzerinde iz bırakır.
Yaşam seçiminizden, seçimler arasındaki seçiminizden ve seçimlerinizin sonuçlarından sorumlu olmak anlamında, bir birey olmak seçim meselesi değil, talihin bir buyruğudur.