"Ne, neden, ne dedin sen?" "Yere eğilinecek. Eller öne doğru uzatılmalı. Ve şu şekilde alın zemine değdirilir." Türk damarım kabardı. Müslüman gururuyla tereddütsüz rest çektim: "Kesinlikle olmaz bu. Secde edemem asla Allah'tan başkasının geçip de karşısına,"
Sayfa 83 - ALFA YAYINLARIKitabı okudu
FASIK : Günahları açıktan işleyen ve günahı adet haline getiren müslüman. MÜSLÜMAN : İslama teslim olan, Kur'an üzere yaşayan MÜMİN : İslamı mutlak kabul ve tereddütsüz bir onay ve ikrar ile ilan hali MUTTAKİ : Sınırlara çok dikkatle uyan tereddüd halinde helali terkeden takva sahibi mümin MUHSİN : Her daim Allahu Tealayı görüyormuşcasına yaşayan ve amel eden muttaki kişi. MULAKİ : Ölmeden önce ölenler
Reklam
Hz. Ebubekir'in Hayatı
Câhiliye döneminde Abdü'l Kâ' be olan adının müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber tarafından Abdullah olarak değiştirildiği rivayet edilir. Servetini Allah yolunda harcayıp eski elbiseler giydiği için "Zü'l hilâl", çok şefkatli ve çok merhametli olduğu için "Evvâh" lakaplarıyla da anılmıştır. Ancak onun en meşhur lakabı Sıddîk'tir. "Çok samimi, çok sadık" anlamına gelen bu lakap kendisine, mi'rac olayı başta olmak üzere gaybla ilgilihaberleri hiç tereddütsüz kabul ettiği için bizzat Resûl-i Ekrem tarafından verilmiş ve İslam literatüründe bununla şöhret bulmuştur. Hz. Peygamberin vefatından sonra onun devlet yönetimini görevini üstlendiği için de "Halifetü Resûlilillâh" unvanıyla anılmıştır. Bekir adlı bir çocuğu olmadığı hâlde kendisine Ebu Bekir künyesinin niçin verildiği konusunda kaynaklarda yeterli bilgi yoktur.
Sayfa 233 - Grafiker YAYINLARIKitabı okudu
Rusyadaki Türkler Ne Yapmalı?
Türklerin umumi ve ebedi vatanı olan "Turan" Kıta'sı, muhtelif zamanlarda muhtelif hakimiyetler altına geçmiştir. Biz, bu hakimiyetleri, üçü Türk üçü yabancı olmak üzere altı devre ayırıyoruz. Birinci devir, Birinci Türk Hakimiyeti Devri'dir ki Milat'ın 209 sene evvelinden başlayarak, Milattan 93 sene sonraya kadar devam
Abdülhamit Hânın büyüklüğüne ait de ayrı bir misal teşkil ediyor:
Japonlar bir ara kendilerine din aramaya kalktılar ve Avrupa’yı, her tarafı gezdiler. İslâmiyeti tetkik için de İstanbul’a geldiler. Bâb-ı Fetvadan, yani Şeyhülislâmlıktan bir mihmandar veriyorlar bunların yanına... İpekli saray arabaları ile giderken, o sarıklı mihmandar, bir elini burnunun bir tarafına koyup öbür tarafıyla henk diye sümkürüyor sokağa... “– Dur, diyor Japonyalı arabacıya; ben bu adamdan din öğrenemem!”... Ve gidiyor memleketine... Ve Abdülhamit de bu adama en büyük cezayı veriyor. Çünkü Osmanlı padişahları içinde en diyanetperver olan, tereddütsüz en de müslüman Abdülhamîd, dünyanın en zarif insanıydı
Sayfa 122Kitabı okudu
Prusyalı Teğmen Helmuth von Moltke;
“...Türkiye'de bir hediye ne kadar önemsiz de olsa eğer bir Hıristiyan'dan geliyorsa bir şüphe vesilesi olur... Rusya'da belki yabancılardan nefret edilir, Türkiye'de ise yabancılar aşağılanır. Bir Türk, Avrupalıların bilimde, beceride, refahta, cesarette ve kuvvette kendi milletinden daha üstün olduğunu hiç tereddütsüz kabul eder. Ama bir Frenkin bundan dolayı bir Müslüman ile kendini aynı seviyede görebileceğini aklına dahi getirmez...”
Reklam
105 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.