Sen kendini terkedilmiş bir çocuk olarak mı kabul ediyorsun? Terk edilmiş çocuksun, manevi anlamda ben de öyleyim. Belki de biz insanlar hepimiz terk edilmiş çocuklarız. Doğmuş olmanın anlamı Tanrı tarafından dünyaya fırlatılıp atılmak değil midir?
«Sen kendini terkedilmiş bir çocuk olarak mı kabul ediyorsun? Terkedilmiş çocuksun, manevi anlamda ben de öyleyim. Belki de biz insanlar hepimiz terkedilmiş çocuklarız. Doğmuş olmanın anlamı, Tanrı tarafından dünyaya fırlatılıp atılmak değil midir?»
Size yazıyorum –daha ne denir?
Hem daha ne söyleyebilirim ki?
Şu an, biliyorum, elinizdedir
Hor görüp cezalandırmanız beni.
Bu benim mutsuz kaderimdir,
Bir damla acıyı koruyarak siz,
Elbette beni terketmezsiniz.
Susmayı tercih ettim ben önce;
İnanın: şu rezil yaşamımdan
Haberiniz olmazdı hiçbir zaman,
Bir ümide kapılmış olsam
Sen kendini terkedilmiş bir çocuk
olarak mı kabul ediyorsun? Terkedilmiş çocuksun, manevi anlamda ben de öyleyim. Belki de
biz insanlar hepimiz terkedilmiş çocuklarız. Doğmuş olmanın anlamı, Tanrı tarafından
dünyaya fırlatılıp atılmak değil midir?
İster fahişe olsun, ister terkedilmiş kadın, ister gayrımeşru çocuk, tüm bu insanlar Batı'da da Doğu'da da erkeğin başat olduğu ataerkil bir uygarlığın, erkeğin Tanrı sayılıp çıkar, arzu ve kaprislerini nasıl karşılayacağını kendisinin belirlediği bir uygarlığın kurbanıdırlar. Modern bir toplumda Picasso gibi el üstünde taşınan bir dahinin geride 140 000 000 pound gibi bir servet bırakıp da, metresi Françoise Gilot'dan doğan iki gayrımeşru çocuğu Palama ile Claude'u mirasından yoksun bırakması kadar çarpıcı bir örnek düşünülebilir mi?
"Her şeyden önce, anadilimize saygı göstermeli ve onu korumalıyız; dilimiz yaşadığı sürece biz de bir halk olduğumuzu hissedeceğiz. atalarımızın dili yok olursa halk da tükenir ve yok olur."
"Ulusun doğuşu ve şekillenmesi için olmazsa olmaz koşulan halkın tarihi ve kültürel değerlerini benimsemesi ve bunlara sahip