Kitabı 1971'de filme uyarlayan Stanley Kubrick'in bir sözü kitabı anlatan bir özet niteliğinde aslında: '' Suçlulara ve sanatçılara karşı garip bir zaafım var. Her ikisi de hayatı olduğu gibi kabul etmiyor.'' Bu söz üzerine bende olduğu gibi aklınıza, Alex gibi bir anti kahramanın bile klasik müziğe olan sevdası gelebilir.
15 yaşındaki Alex ve çetesinin sokaklarda terör estirmesini anlatan kitap, topluma ''1984'' ve ''Hayvan Çiftliği'' gibi distopik bir bakış sunuyor.
Kitabın anti kahramanı Alex, aslında hepimizin dönüşmeye aday bir karakter aslında. Çünkü içinde yaşadığımız toplum öylesine yozlaşmış, züppe ve yapmacıklarla dolu insanların varlığı, gerçekte beş para etmez şeylerin arşa çıkarılıp, değerli şeylerin yerlere vurulması, bunun farkında olan toplumun mensubu bireyi çığrından çıkarıp artık yozlaşmışlığa, makineleşmeye veya adına artık her ne derseniz ona karşı isyankar bir bireye dönüşüyor. Böylelerini suçlu diye yaftalayan bizler, kendimize hiç bakmıyoruz. Alex gibi bir anti kahramanın bile klasik müziğe olan sevdası ve bilgisi buna örnektir aslında. Belki de böylesine kirli suçlara sahip bir suçlunun, hatta bir katilin, böylesine nadide bir zevke sahip olması, insanları yaftalamaktan vazgeçip, birini tanımak için gerçekten derinlere inmemiz gerektiğinin kanıtıdır.
Kitabı bitirdiğimde, Alex'in bahsettiğim yozlaşmanın bir kurbanı mı yoksa gerçekten pisliğin biri mi olduğuna karar vermedim. Belki de tıpkı '''Sineklerin Tanrısı'' ndaki gibi biz insanoğlunun içinde yatan o vahşiliğin o yabanlığın bir sembolüdür. İyi okumalar.