... çünkü bir gün herşey mahvolacak. Ve sular köprüleri yutacak, barajları delecek ve hendekleri su altında bırakacak; evler, saraylar, barakalar yıkılacak, ve otlar büyüyecek harabelerin arasından, ve herşey yine toprak olacak. Hayatta kalanlar sapanlarla hayvanlara karşı savaşmak zorunda kalacak, ve tarih yeniden başlayacak.
Her zamanki gibi.
Ve sonra, üçbin sene geçince, kırk metre çamurun altında bir musluk ve bir Fiat torna tezgahı bulacaklar ve diyecekler ki: "Şuna bir bak hele!"
Ve unutulmuş ataların aynı aptallıklarını tekrar etmek için korkunç gayret sergileyecekler. Çünkü insanlar bahtsız yaratıklar, gelişime mahkumlar, ve bu gelişim onların kaçınılmaz olarak Tanrı babayı gıcır gıcır kimyasal formüllerle değiştirtecek.
Böylece Tanrı baba sonunda bıktıracak bu durum, sol elinin serçe parmağının son eklemini milimetrenin onda biri kadar oynatacak, ve tüm dünya havaya uçacak.
Dünyamız böyle bir yerdi, öldürmekle ilgili kelimelerle doluydu: boğmaca, tetanos, lekeli humma, gaz, savaş, torna, enkaz, iş, bombardıman, bomba, verem, iltihap. Ömrüm boyunca bana eşlik etmiş pek çok korkuyu bu kelimelere ve o yıllara bağlıyorum.
Ben dünyaya doğru yürümekle meşhurum
kökten dallara yürüyen sular gibi
yürürüm kömür ocaklarına,çapalanan tütüne
yürürüm hüzün ve ağrılar çarelenir
dağların esmer ve yaban telâşından kurtula diye
torna tezgâhlarında demir.
Milyonlar çalışırsa yaşamadan,
analar bebelere yalnız süt suyu verirse -
bu düzendir
Emekçiler seslenirse:
"Bırakın bizi aydınlığa!
Emeği çalan çıkar kadıya,, -
bu düzensizliktir.
Veremliler koşarsa torna tezgahına,
on üç kişi pineklerse bir odada
bu düzendir.
Ama biri koparırsa haykırıp zincirini,
Yaşlılığını güvence altına almak
Kundak bezinizin altında yatan kitabı çalanlar
Suçluyorlar sizi, kültürsüz kişiler diye.
Kaldırıma oturmuş ya da torna tezgâhının üzerinde
Ekmeğinizi yiyorsunuz kara ellerinizle
Ve suçluyorlar sizi,
kibar sofra kurallarını bilmiyorsunuz diye.