herkes bir lambayla söner çocukluğun evinde,
ama ne gömlek var dönecek geri, ne yakup artık bir inleyiş
her dalına bir çocuğun konduğu gamlı ağaç
her çocukluk bir rüyayla... tükeniş... tükeniş
Erkekler böyledir işte sevgilim, arzuları tatmin edilene kadar bizimle ilgilenirler; bu tükeniş onları tiksintiye, bir süre sonra da küçümsemeye götürür.
“Kim ne derse desin mutlu insanın en mutlu ânı, uykuya daldığı andır ve mutsuz bir insanın en mutsuz ânı ise uykudan uyandığı andır. İnsan hayatı bir tür hata olmalı..”
“İnanç ve ilgi yüktür, düşünceler değil. Düşüncenin önüne geçemezsin.”
“Her hüznün arkasında hüzünleneni öteye taşıyacak bir “hayal” mevcuttur.
Yaşamın devamlılığı da o arzunun, o hayalin varlığına bağlıdır. İsteklerin nihayet ermesi durumunda kişi denen hayalet, hayalet olduğunu idrak etmiştir. Arzusuzluk ise yok oluşun eşiğidir. Ben henüz “tükeniş” aşamasındayım.”
Güneş bir farklı bakıyor bugün yüzüme;
Alay mı ediyor yoksa..
Takdir yahut küçümseme mi bu?
Anlayamadım.
Belki de sadece sırıtıyor yalnızlığıma.
Öyle ya, Güneş’te biliyor;
Sensiz yalnızlığımın sonsuzluğunu…
Ve artık senin dahi dindiremeyeceğini…
Öyle ya, Güneş’e bile komik geliyor;
Ölümlü bedenin ölümsüz yalnızlığı..
Güneş, haklı gülsün…
Fakat Işıklı bir yalnızlık bu;
Biraz yeşil, biraz mor…
Çocukluğum gibi gri,
Yaşam gibi tatsız ve aromasız,
Sâde bir tükeniş
Güneş bu kadarını bilemez.
Gülsün…