Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Her zaman Türk milleti bütün dünyanın nazarı dikkatini celp eden bir millet olmuştur. O felaketler içinde ve esir iken zaman zaman cesur ve büyük oldu. Bugün hür ve müstakil iken korkak ve zayıf olabilir mi?
Sayfa 112
İslam Birliği Davamız
Biz Kore' de Amerikalıların emrine asker gönderdiğimiz için bizi NATO'ya almışlardı. Türk dış politikası şimdi de aynı hataya düşüyor, Körfez Krizi'nde yine Amerikalıların emrine asker vererek, bu kez de Avrupa Birliği'ne girmeyi hayal ediyordu. Hesap buydu. Heyhat! Oysa bu hayal emperyalizmin planlarına alet olmaktan başka bir mana taşımıyordu. Theodor Herzl'in Büyük İsrail planının gerçekleşmesine hizmetten başka bir anlamı yoktu.
Sayfa 151Kitabı okudu
Reklam
Türk dış politikası sürekli Türkiye'nin stratejik öneminin artışında dayalıdır.
Sayfa 36 - Kırmızı Kedi Yayınevi
70'lerin sonundaki ekonomik kriz, politika, IMF, siyaset
Ekonomide kısa süreli canlanmalar yaratıp karar anını geciktirmek amacıyla gerçekleştiri­len bir dizi geçici önlem dizisiyle kısıtlı kaldı; kısa vadeli krediler ve çok yüksek faiz oranları bu önlemlerden bazılarıydı. Bu taktik zaman kazandır­ masına kazandırdı, ancak bir yandan da ödemeler dengesi sorunlarına git­ gide daha büyüyen borçların ağır yükünün eklenmesine neden oldu. Dış yardımlara gelince, yurtdışında borçlanmak gittikçe daha da güçleşti ve Türkiye'nin Batılı müttefikleri beklenen maddi yardımı geciktirdi, çünkü Uluslararası Para Fonu'nun salık verdiği, Türk lirasının yüksek değerinin düşürülmesini, ücretlerin dondurulmasını, büyüme hızının düşürülmesi­ni, kamu iktisadi teşebbüslerinin finansal yapısının gözden geçirilmesini ve onların ekonomi içindeki rollerinin azaltılmasını öngören sıkı bir para politikası uygulanmasını istemekteydiler. Bu isteklere uzun süre direnen Bülent Ecevit, Mart 1978'deki, IMF'nin açıkça yetersiz olarak değerlendir­diği % 29,9'luk değer düşürümünden sonra, Haziran 1979'da Türk lirası­nın değerini % 77,7 oranında ikinci kez düşürdü ve ücretlerin dondurulmasını kabul etti. Artık IMF'nin yapısal düzenleme programını kabul et­mekten başka çözüm yolu bulunmadığı ortaya çıkmıştı . 1979'da Bülent Ecevit'in görevden çekilen hükümetinin yerine başa gelip IMF'nin baskı­sıyla ünlü 24 Ocak 1980 ekonomik kararlarını almak durumunda kalan Süleyman Demirel'in azınlık hükümeti Türk ekonomisini tam anlamıyla liberalizme doğru yönlendirecekti.
Türkiye Cumhuriyeti ve Doğu Türkistan İlişkileri
Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra Doğu Türkistanlı Müslümanlarla bağlantılar hayli zayıflamıştır. Bunda SSCB'nin kurulması ve Türkiye'yle dostluk içerisinde olması en büyük etkendir. Zira Turkiye Cumhuriyeti Devleti dönem politikası olarak Türkiye dışındaki Türkleri "dış Türkler" olarak adlandırmakta, onlara herhangi bir yardımda bulunmamaktadır. 1934 yılında T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından Doğu Türkistan'daki direniş hareketlerinin aynı ırka mensup bir toplumun bağımsızlık mücadelesi olması dolayısıyla takdir ve memnuniyetle karşılandığı ancak bu hareketlerin "gerek irticai gerekse dış ülkelerin etkisinde kalması" sebebiyle din ve devlet işlerini tamamen ayırmış olan Türkiye'nin ilkelerine uygun olmadığı yönünde bir açıklamada bulunulmuştur. Bu kapsamda İçişleri'ne yazılan ve Başbakan'a bilgi veren bir yazıda Türk basınının konuya yorumsuz yaklaşması ve yalnızca ajans haberlerinin yayımlanmasının sağlanması isteği kayıtlara geçmiştir.
Sayfa 115 - Kaşgar YayıneviKitabı okudu
27 Mayıs ha­reketi ABD için sürpriz olmadı ve darbe sonrası yönetimin tutumu da ABD'yi memnun edecekti. Nitekim Devrim hükümetinin ilk yap­tığı iş ABD'ye dış politikasının değişmeyeceği konusunda garanti vermek oldu.
Reklam
Sputnik olayı, ABD'nin Sovyetler'le yarışında parayı daha çok kendi­si için ayırmasına neden oldu ve dış yardımlar azaltılmaya başlandı. Buna rağmen, ABD'nin artan yardımı Türkiye'nin ekonomik sorunla­rını çözmeyecek, Başbakan Menderes Moskova'nın kapısını çalmak isteyince, seyahate çıkmadan 27 Mayıs 1960 Darbesi'yle düşecektir.
On yıllık Demokrat Parti iktidarı dönemi, Türkiye'nin sadece ekonomik anlamda değil, dış siyaset ve sa­vunma alanlarında da yoğun şekilde dünya kapitalist sistemiyle birle­şip onun bir parçası haline geldiği dönem olmuştur. Bu değişim, Kema­lizm'in dış ilişkilerdeki ihtiyatlı tarafsızlık siyasetiyle bölge ülkeleriyle iyi komşuluk ve işbirliği hedefinden önemli bir kopuş olmuştur.
Sayfa 145Kitabı okudu
Türkiye, 1950'ler bo­yunca, olayları NATO açısından değerlendirmeyi ulusal bir politika olarak benimsemiştir. Aynı dönemde, Yunanistan'ın Asya-Afrika devlet­leriyle birlikte oy kullandığı dikkate alındığında, Türkiye, NATO'nun uyumlu bir müttefiki olma olgusunu abartmıştır. Türkiye, 1950'lerde, bölge ülkeleriyle olan ilişkilerinde kendi ulusal menfaatlerinden zi­yade ABD ve NATO menfaatlerine uygun davranmış; bu husus, bölge ülkeleriyle olan ilişkilerini menfi olarak etkilemiştir.
Sayfa 144Kitabı okudu
Neyi içerdiği ve kimlerin imzaladığı belli olmayan "Karşılıklı Yardım ve İşbirliği Antlaşmaları" ve benzeri pek çok antlaşma "bağımsızlık" görüntüsü altında ABD'nin efendiliğinin tescil edilmesidir.
Reklam
CHP, 1947 yılında programını değiştirmiş ve Demir-Çelik Kombi­naları, Genel Makine Fabrikası, Elektrolitik Bakır Kombinası gibi ağır sanayi projelerinden vazgeçildiğini açıklamıştır. Makine Kimya En­düstrisi'nin (MKE) gerçekleştirdiği ve Danimarka dahil birçok ülkeye ihraç edilen 8 kişilik yolcu uçağı üretimine son verilmiştir. Türkiye, Batı'ya bağlanmanın yeni bir aşaması olan Avrupa Birliği (o zaman­ ki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu-AET) sürecine girmiştir.
Sonunda yeniçeriliği İkinci Mahmud, kabristanlardaki mezar taşlarına kadar kırarak kaldırmış, bir yeni ordu kurmuştu. Padişah tarafından Türkiye'ye çağrılan Prusya subayları arasındaki Moltke 7 Nisan 1836'da Beyoğlu'ndan yazdığı mektubunda Osmanlı İmparatorluğunun durumunu şöyle anlatmaktadır: "Uzun zaman Avrupa ordularının
(1)Mısırlı Mehmet Ali'nin oğlu İbrahim Paşa Kütahya'ya kadar gelmişti.Kitabı okudu
Büyük Orta Doğu Projesi'nde (BOP) ABD'nin istekleri doğ­rultusunda uygulanan stratejik hatalarla dolu Ortadoğu ve Suri­ye politikası sonucunda, PKK hayal etmediği şekilde güç kazan­dı. Kuzey lrak'ta ise Barzani toprağını genişletti. PKK'nın Suriye kolu PYD (Demokratik Birlik Partisi), Suriye'nin kuzeyinde Akdeniz'e açılan bir PKK Koridoru oluşturmada, Fırat'ın doğu­sunda başarı sağladı. Fırat'ın batısında ise Afrin kantonunu ilan ederek, Ekim 201 6 itibariyle Suriye'nin yaklaşık yüzde 24'ünü ele geçirdi. PYD, Suriye'de ABD'nin ve İsrail'in en önemli müt­tefiki ve kara gücü oldu. Mezhebe dayalı Ortadoğu politikası, Irak ve Suriye'nin kuzeyinde bir PKK devletçiğinin temellerinin atılmasına ve Türkiye'nin toprak bütünlüğünün tehlikeye girme­sine neden oldu. Özetle, Türk hükümetinin 2002-2015 yılları arasında uyguladığı iç ve dış politika, en fazla İsrail'e, PKK'ya, Barzani'ye ve ABD'ye yaramış; Suriye, Irak ve Türkiye ise en çok kaybeden ülkeler olmuştur.
Atatürk'ün cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye'nin dış ilişkileri de mükemmeldi ve böylece oluşan uzun barış ortamında Türk liderleri iç konularla uğraşabiliyorlardı. Türk milliyetçiliği iç dayanışmayı kurma üzerinde yoğunlaşıyor ve yayılmacı emeller beslemiyordu. Atatürk sık sık Misak-ı Milli sınırları dışında eski Osmanlı topraklarını geri alma gibi bir niyetlerinin olmadığını belirtiyor, bazı aydınlar ve politikacılar tarafından ileri sürülen Pan-Türkçü planları kabul etmiyordu. Türkiye 1932'de Milletler Cemiyeti'ne alındı ve 1934'te Balkan Paktı'na katıldı ki, bu da Ankara ile bir zamanlar Osmanlı hakimiyetinde olan ülkeler arasında işleyen bir ilişki kurulduğunun göstergesiydi. Atatürk'ün sınırlı dış politikası yüzünden Türkiye, Arap devletlerinin başkentlerinde pek etkili olamadı.
Sayfa 207 - Agora KitaplığıKitabı okudu
1.268 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.